24 Şubat 2012 Cuma

NWO | Narration Part : 2


                                     2.sezon - Special episode

 17 ağustos 1999 - Haarp


 görevli: (çok telaşlıdır) lanet olsun tracy ne yaptın sen böyle!
 tracy: durduramıyorum bu siktiğimin oyuncağını
 görevli: hemen william'ı ara, çabuk!

 tracy: alo william.. sanırım bir problemimiz var
 william: ne oldu?
 tracy: bu lanet makineyi durduramıyorum. substrom sırasında ulf geniş bant aralığı maksimuma çıktı
 william: lanet olsun bütün deneyi berbat edeceksiniz, hemen imha edin, güç kaynaklarını kesin, acele edin! tanrı aşkına tracy bir felakete dönüşmeden hemen şu makineyi durdur
 tracy: emredersiniz efendim

 görevli: tracy bunu görmen gerek... (manyetometreyi gösterir)
 tracy: aman tanrım, hemen tüm güç kaynaklarını kapat acele et

 gerilim had safhadadır. tüm laboratuarda acil durum alarmı verilmiştir. herkes bir yerlerden bir yerlere koşuşturmaktadır.

 Ertesi gün - İstanbul

 b.ecevit: ahmet lafı fazla uzatmayacağım. bu işte amerikanın bir parmağı olabilir mi?
 a.m.ışıkara: depremden mi bahsediyorsunuz?
 b.ecevit: evet
 a.m.ışıkara: sayın başkanım böyle birşey mümkün olabilir mi? deprem doğal bir afettir.
 b.ecevit: tamam, ahmet yine de araştırmalarınızı iyi yapın

 telefon kapanır.

 a.m.ışıkara: (şaşkın bir ifadeyle kendi kendine söylenir) iyice bunadı...


                   2.sezon - special episode 2 - 4 ocak 1994

 gizemli bir ortamda birisi bazı şeyler çizer... o sırada kapı çalar

 çizimi yapan adam kapıyı açar

 william: müsait miydin steve?
 steve: müsaitim gel william, ben de iş üzerinde çalışıyordum
 william: çok iyi. şunları bir inceleyelim..

 steve 2 kahve hazırlar ve william ile masaya otururlar

 steve: bak, burada 524-4/9'un olayı var
 william: çok iyi!
 steve: burada da 485-9/11'in olayı...
 william: çok iyi yalnız çok büyük şaşkınlık yaratır bu... biraz değiştir
 steve: tamam... buna ne diceksin?
 william: hahaha hussein, süper! en çok bunu beğendim...
 steve: bu da uzaylı saldırısı
 william: bu lanet saçmalıklara insanlar nasıl inanıyor hala anlamış değilim... güzel steve hepsi çok iyi... sen dahi bir oyun yazarısın...


2.sezon - part 1

 william, annie'nin kaza haberini alır almaz kaldırıldığı hastaneye doğru yola çıkar

 william: Jamie, kaza tam olarak nerede olmuş?
 jamie: hava alanı yolunda efendim. 1645 highway 104 quincy
 william: lanet olsun annie'nin illionis'te olmaması gerekiyordu. hangi hastanede şuan?
 jamie: bucks lake yolundaki plumus district hastanesinde efendim
 william: hemen oraya geliyorum

 4 saat sonra - plumus district hastanesi -

 william: annie thomson'u ziyaret edecektim.
 danışma: bayım şuan ziyarete izin veremiyoruz. yarın sabahtan tekrar gelin

 william cebinden fbi kimliği çıkarır ve tekrar sorar

 william: annie thomson hangi odada?
 danışma: 119 numaralı odada memur bey

 william odaya yaklaşır ve kapıyı yavaşça aralar ve gördüğü manzara karşısında şok olur

 william: annie!!!

2.sezon - part 2

 bilinmeyen yer

 70e yakın takım elbiseli konuşmacıyı dinlemektedir.

 konuşmacı: dünya nüfusunu 1 milyarın altında tutmalıyız. bunu yapabilecek gücümüz var mı? sayın başkanın da dediği gibi "evet bunu yapabiliriz".

 katılımcı: profesör bir sorum olacak... kuş gribi, hiv ve aids. bunlarla ne kadarlık bir azalma hedefliyoruz. bana kalırsa oldukça düşük bir popülasyona etki edebiliriz

 konuşmacı kısa süre duraksar ve slaytı değiştirir. sinevizyonda steve'in hazırladığı oyun kartlarından birini görürüz


part 3

 m.mathers: alo sam, yarım saat içerisinde bir basın toplantısı düzenlemek istiyorum
 sam: konu neydi marshall?
 m.mathers: işin ucunda ölüm dahi olsa herşeyi açıklayacağım.
 sam: marshall bence iyi düşün
 m.mathers: düşündüm sam, sen dediğimi yap
 sam: peki

 --

 sam: başkanım
 william: çabuk söyle sam şuan hastanedeyim ve hiç iyi değilim
 sam: başkanım, marshall konuşacak
 william: lanet olsun tamam sen onu oyala

 telefonla birini arar

 william: hemen tüm haber kanallarını ara ve 1158'in videosunu gönder. flash haber olarak girsinler. hemen!

part 4

 spiker: merhaba sevgili izleyiciler. az önce elimize geçen görüntülerde de görüldüğü gibi dünyaca ünlü rap sanatçısı eminem, bölge polisi tarafından apar topar chicago polis karakoluna götürüldü.

 (bu arada eminemin tutuklanma görüntüleri döner)

 spiker: iddiaya göre eminem yani marshall mathers 12 yaşındaki bir erkek çocuğunu taciz görüntülerinin polis tarafından ele geçirilmesiyle tutuklanmıştır. henüz bu görüntüler ajanslara düşmedi ancak yeni bir gelişme olduğunda tekrar bağlanacağız, iyi akşamlar

 - o sırada marshall'ın evi -

 marshall tv kanallarını gezmektedir.

 spiker: merhaba sevgili izleyiciler. az önce elimize geçen görüntülerde de görüldüğü gibi dünyaca ünlü rap sanatçısı eminem, bölge polisi tarafından apar topar chicago polis karakoluna götürüldü.

 (bu arada eminemin tutuklanma görüntüleri döner)

 marshall: lanet olsun bu da kim?

 kapı çalar

 marshall bir yandan televizyonda kendisini gördüğü için şaşkın bir yandan da kendisine bu kadar benzeyen kişinin ve evin kime ait olduğunu merak etmektedir. bir gözü televizyonda kapıya doğru ilerler. kapıyı açar...

 zenci adam: izin var mı marshall?
 marshall: sen de kimsin? demeye kalmadan adam yaka paça marshall'ı etkisiz hale getirir ve kapıda bekleyen diğer adamlara içeri gelin talimatı verir


 part 5 - 15 aralık 1902

 adam: hoşgeldiniz, içeri buyrun.
 max planck: teşekkür ederim
 adam: telgrafınızı aldım bay planck. ancak tesla işbirliğine yanaşmıyorsa egosunun bunda büyük payı vardır. o adam yalnız çalışmayı daha çok sever
 max planck: ne yapmamızı emredersiniz efendim?
 adam: alva'yı devre dışı bırakın, yola tesla ile devam edeceğiz.
 max planck:efendim, bu arada tesla ile özel görüşmemizde çok ciddi birşey duydum ama tabi ki dikkate almadım, sadece bir delilik
 adam: nedir?
 max planck: (gülümseyerek) efendim ben açıkçası bu adama güvenip güvenemeyeceğimiz konusunda tedirginim biraz
 adam: tanrı aşkına max ne dedi söylesene!
 max planck: efendim, cisimleri ve hatta insanları kopyalamanın bir yolunu bulduğunu söyledi
 adam: olağanüstü, inanılmaz! max ben nikola'yı biraz tanıyorsam, yapamayacağı şeyi söylemeyeceğini iyi bilirim. sakın ama sakın tesla bunu başka hiç kimseyle paylaşmasın. ne istiyorsa verin, ne gerekiyorsa yapın. 2 ay sonra hırvatistanda olacağım. onunla özel bir görüşme ayarlamanı istiyorum
 max planck: tamam efendim

part 6 - ass like that -

 william: endüstri departmanından laura'yı bağlayın lütfen
 ..
 william: laura, tüm ekibini alıp odama gelir misin lütfen
 laura: geliyorum

 7 kişilik ekip william'ın odasında toplanır.

 william: laura marshall'ın parçası hazır mı?
 laura: (soğuk bir tavırla) evet hazır
 william: içeriği istediğimiz gibi olmuştur umarım
 laura: oldu merak etme

 william sözlere bir göz atar ve marshall'ı arar
 laura: kimi arıyorsun?
 william: marshall'ı...
 laura: gerek yok, ben sözleri ona telefonda okudum
 william: (sırıtarak) çok beğenmiştir eminim

 - marshall'ın evi -
 telefonu kapatır ve kendi kendine konuşmaya başlar

 marshall: lanet olsun bu ben değilim, bu lanet şarkıyı söyleyeceğime ölürüm daha iyi!

 masaya elini vurarak sinirle kalkar ve masada bir kağıda yazılmış şarkı sözleri görülür

 This fucking black cloud's still follow's me around
 But it's time to exercise these demons
 These motherfuckers are doing jumping jacks now!


part 6/2

 william: laura teşekkür ederim sen çıkabilirsin... daniel robyn'in parçası ne durumda?
 daniel: sözleri bitmek üzere efendim.
 william: nedir konusu?
 daniel: seks ve masturbasyon
 william: güzel ama bunu insanlara alenen söyleyemeyebiliriz biliyorsun
 daniel: biliyorum efendim. (şarkıyı mırıldanır) es es es es, em em em, es es es em em em
 william: Yani?
 daniel: yani, insanlar s ve m'in ne olduğunu merak edecekler ve araştırdıklarında tüm forumlara işlenen yorumlarda bunun ne anlama geldiğini öğrenecekler ve hoşlarına gidecek
 william: vasat ama işe yarayabilir. teşekkürler çıkabilirsin

 william: kate?
 kate: ben de mırıldanayım... ra ra ra ah ah rom ma romma ma ma ga ga ulla la la
 william: nedir bu?
 kate: bu bir subliminal efendim...

 cebinden çıkardığı ses kayıt cihazına ra ra ra ah ah rom ma romma ma ma ga ga ulla la la bu sözleri mırıldanır ve daha sonra tersten çalar

 william: bu mükemmel!

part 7

 8 aralık 2011 - haarp


 tracy iş arkadaşına bilgisayarda bazı şeyler gösterir

 tracy: lanet olsun salak örgütün aptal websitesi yüzünden tüm dünyada dalga geçilir olduk. şuna bak jane...

 (birçok forumda 7 aralıkta hiçbirşey olmamasıyla ilgili alaycı yazışmaları gösterir)

 jane: lost'u izlemiş miydin tracy?
 tracy: evet?
 jane: desmond'u hatırlıyor musun?
 tracy: evet, şu salak herif, her 108 dakikada bir butona basan adam... ama iyi biriydi, sempatikti
 jane: o salak adam dünyayı kurtarmak için her 108 dakikada bir o butona basıyordu... hem de bunu yıllarca yaptı değil mi?
 tracy: evet, lanet olsun bu çok saçmaydı (gülümser)
 jane: ama bir gün o butona basamadı... dünyanın yok olacağı için çok korkmuştu. ama hiç birşey olmamıştı. hiç birşey!
 tracy: yani?
 jane: ya da hiçbir şey olmadığını sanmıştı... aslında görünmeyen o kadar çok şey olmuştu ki bunu çok sonraları anladık değil mi?
 tracy: evet?
 jane: şimdi sayaç bitti ve hiçbirşey olmadı...
 tracy: ...
 jane: belki de olmuştur, sonradan anlayacağımız birşeyler diyorum...
 tracy: (şaşkın bakışlarla) sanırım haklısın, neyse ben bir kahve alayım


part 8 - 12 mart 1903


 max planck, adamın nikola ile ilgili görüşmesini ayarlamıştır. adam hırvatistan'da nikola ile buluşur ve bir otelin lobisinde görüşür

 adam: nikola sana çok ihtiyacımız var, tüm dünya tarihine kazınacaksın. sonsuza dek yaşayabilirsin
 nikola: kaç yılına kadar?
 adam: (şaşırır) anladım?
 nikola: sonsuza dek diye birşey yok james...
 adam: (etrafına şöyle bir bakınır ve sessizce) adımı her yerde zikretmezsen sevinirim nikola
 nikola: (ayağa kalkar ve) hey dostlar bakın aramızda kim var! james... James J. Donnelly! Haydi james'e hoşgeldin diyin, uzun yoldan geldi...
 james: ne yapıyorsun!
 nikola: (gülümser) merak etme james seni burada kimse tanımaz... farz edelim tanıdılar, bunu değiştirebilirim.
 james: ne demek istiyorsun?
 nikola: anı değiştirmekten bahsediyorum james... sonsuza dek yaşadım zaten... her şeyi, her yılı her anı yaşadım
 james: ?
 nikola: bu şaşkınlığını anlayabiliyorum ama eğer uygun zemin hazırlanırsa sana demek istediğimi anlatabilirim
 james: nikola, eğer tahmin ettiğim şeyse yani...
 nikola: tamam, şimdilik bu konuyu konuşmayalım.
 james: nikola lütfen biraz açıkla, yani tahmin ettiğim şey...
 nikola: tahmin ettiğin şey ne? fantastik bir zaman makinesi mi?
 james: e, evet... değil mi?
 nikola: (james'in yüzüne doğru yaklaşır ve kısık sesle) çok daha fazlası...

 Part 9 - 13 mart 1903

 sabah olduğunda nikola her zaman yaptığı gibi ilk işi bir pipo yakmak olur. piposunu yaktıktan hemen sonra masada duran çocukluk resimlerine bakar ve geçmişe dalar

 flashback - 2 nisan 1861 -

 daniel: nikol, hey nikol!
 nikola: ne oldu?
 daniel: çabuk gel sana göstereceğim birşey var

 nikola hemen daniel'i takip etmeye başlar. eski evin basamaklarından inerken daniel'in gizemli tavırları nikola'yı daha da heyecanlandırır. çok karanlık olduğu için zemin kata inen merdivenlerin başında nikola durur ve daniel'in çağrısına daha fazla karşılık veremez. orada bekler

 daniel kiler kapısının önüne geldiğinde ortam çok karanlıktır ve göz gözü görmemektedir. daniel nikola'ya belli etmeden korkunç bir maskeyi yüzüne geçirir ve basamakları yavaş yavaş çıkarak nikola'nın yanına korkunç seslerle ilerler...

 nikola ile aynı basamağa geldiklerinde nikola çok korkar ve daniel'i 60 basamaklı merdivenin en başından aşağıya doğru iter.

 Daniel aşağıya düştüğünde kafasında büyük bir yarık oluşmuş ve her yer kan olmuştur

 nikola: dane! dane iyi misin
 daniel: (güçlükle konuşur)ne yaptın sen...

 daniel henüz 12 yaşındayken basit bir oyun uğruna ölmüştür...



flashback - 2 nisan 1861 -

 nikola: ben yapmadım.. hayır ben yapmadım...
 qaryi: lanet olsun nikol nasıl oldu bu (ağlar)
 nikola: çok korktum ben yapmadım

 akşamüzeri

 tutucu bir mahallede yaşayan tesla ailesi nikola'nın çocuk yaşta katil damgası yememesi için ufak bir oyun düzenler ve daniel'in atının bu ölüme sebep olduğunu herkese inandırırlar.

 ancak bu olaydan sonra nikola'nın psikolojisi oldukça bozulmuş ve içine kapanmıştır. 8 yaşına geldiğinde tek bir hayali vardı... o da bir zaman makinesi yapıp ağabeyini geri getirmek...

 bu hayal gücü ona bilimin kapılarının açılmasına neden olmuş ve tüm dünyaya adı kazınacak bir insan olmaya doğru ilk adımları atmıştı

part 10 - plumus district hastanesi -

 william: annie thomson hangi odada?
 danışma: 119 numaralı odada memur bey

 william odaya yaklaşır ve kapıyı yavaşça aralar ve gördüğü manzara karşısında şok olur

 william: annie!!!

 annie'nin kafasında, kolunda ve bacağında kazadan dolayı oluşan kırıklar alçıya alınmıştır. tıpkı bir mumya gibi hareketsiz bir şekilde yatağında yatmaktadır

 william annie'nin yanına gelir ve başını okşayarak

 william: annie... tamam artık herşey bitti... bu pisliğe bir son vericez. bunun intikamını bu adi heriflerden alıcaz, sana yemin ediyorum annie...

 annie: rob..
 william: anlamadım annie ne diyorsun?
 annie: robyn...
 william: ne olmuş robyn'e?
 annie: o az önce buradaydı
 william: olabilir, o senin rakibin de olsa aynı çatı altındasınız
 annie: hayır, anlamıyorsun william... robyn eckersley..
 william: lanet olsun profesör burayı nasıl bulmuş olabilir
 annie: bilmiyorum lanet olası sürtük melbourne'de diye biliyordum ama buradaymış, haberi alır almaz da gelmiş
 william: bu hiç iyiye işaret değil annie... tanrı yardımcımız olsun
 annie: sana da bu notu bıraktı.. okumak istemezsin...

 william prof. eckersley'den gelen notu dehşete düşmüş gözlerle okur ve annie'nin elini sıkarak hemen hastaneden uzaklaşır

-part 11 - 12 mart 1903


 nikola: tahmin ettiğin şey ne? fantastik bir zaman makinesi mi?
 james: e, evet... değil mi?
 nikola: (james'in yüzüne doğru yaklaşır ve kısık sesle) çok daha fazlası...
 james: lütfen bana göster nikola, lütfen...
 nikola: tamam, onu sana göstericem ancak bazı şartların oluşması gerekiyor.
 james: sen ciddiysen, ne istersen alabilirsin, tüm canada ve amerika bankalarını sana açabilirim.
 nikola: istediğim para değil james... neyse bunu daha sonra konuşuruz.

 1 saat sonra - nikola'nın evi -

 nikola: sen otur james ben biraz süt ısıtıcam, sen de ister misin?
 james: kahve varsa alabilirim nikola
 nikola: tamam, getiriyorum.

 nikola kahve ve sütü getirir ve james'in karşısına oturur

 james: ee, nerede bu muhteşem alet?
 nikola: tam üstünde oturuyorsun (kahkaha atar) önce şartları konuşalım james...
 james: tamam, seni dinliyorum
 nikola: kesinlikle ve kesinlikle thomas alva'yı devre dışı bırakacaksınız
 james: tamam, onu olmuş bil, başka?
 nikola: birazdan göreceğin makinayı denemeni istiyorum
 james: e, şey, tabi denerim ama sen denemedin mi zaten daha önce?
 nikola: lanet olası bu konuşmaları 2 kez daha yaptık seninle james... evet denedim ama emin olmam gereken birşeyler var
 james: sana güvenebilir miyim, yani biliyorsun bir kızım ve eşim var
 nikola: (kahkaha atar) james, sence şuan hangi yıldayız?
 james: (şaşırır) 1903
 nikola: hangi takvime göre?
 james: miladi?
 nikola: evvett!, tam üstüne bastın... peki, hicri takvim diye birşey duydun mu sen?
 james: seni anlayamıyorum nikola, lanet olası müslümanların kullandığı bir takvim değil mi o?
 nikola: evet, şuan 1320 yılındayız...

 kısa bir süre sessizlik olur

 james: yani? seni anlayamıyorum...
 nikola: kalk ve pencereden bak

 james, pencereden dışarı baktığında, uçsuz bucaksız bir arazi görür ve gördükleri karşısında şaşkına döner... etrafta hiçbir şey yoktur. az önce geçtiği sokaklar, gördüğü insanlar, hiçbir şey...

 james şaşkınlıkla pencereden nikola'ya doğru döner

 james: ne yaptın sen?!
 nikola: sana üstünde oturduğunu söylemiştim...


part 12 - hastane - 11 eylül 2001

 etrafı en az 10km kare boş bir alan olan ve ormanlık arazinin içerisine gizlenmiş hastanenin bir odasında beyaz bir adamı aynaya bakarken görürüz

 adam: işte lanet gün geldi, bakalım neler olacak.

 (tv kanallarını gezer henüz hiçbir haber yoktur)

 o sırada telefon çalar

 william: dostum nasılsın, ne yapıyorsun?
 adam: bu boktan yerde tıkılalı 5 yıl oldu ve artık sabrım kalmadı, lanet butona basın artık
 william: merak etme, tüm hazırlıklar tamam. çok az daha sabret, elbiselerini ütüle, ne bileyim tıraş ol, vakit geçir bir şekilde
 adam: dostum bak ben kendimi çok garip hissediyorum, tam 4 yıldır her aynaya bakışımda başka bir adam görmekten depresif oldum
 william: biliyorum dostum ama bugün tüm ölülerin özgürlük günü... çeneni azıcık tutabilseydin şuan bu lanet hapisanede değil para içinde kadınlarla seks yapıyor olacaktın
 adam: neyse neyse, köprünün altından çok sular aktı willy, artık şuradan çıkıp bir an önce Sierra leone'ye gitmek için sabırsızlanıyorum. yalnız bu lanet beyaz tenle orada çok dikkat çekebilirim, eski halime en azından tenimin eski haline dönmesi için birşeyler ayarlayamaz mısın?
 william: dostum... şuan ben olmasaydım, william gilbert olmasaydı sen boktan leone sahillerinde değil boktan bir mezarda olabilirdin. bence tanrıya şükretmelisin. hem fena da olmamışsın. en azından joseph gibi kanserli durmuyorsun
 adam: tamam dostum haklısın, neyse beni niçin aradın?
 william: sıradan tüm ölü dostlarımı arayıp özgürlük vaktinin geldiğini hatırlatmak için tabi ki... bu arada vakit gelmek üzere, kapatmam lazım. oraya gittiğinde beni ara amuru...
 adam: tamam dostum, bol şans

 telefon kapandıktan sonra

 amuru shakur: orospuçocukları beni öldürmemekle büyük hata yaptınız...

part 13 - 21 nisan 1999 - pınarhisar cezaevi

 hapishanenin bahçesinde alışılmışın dışında bir hareketlilik vardır. mahkumlar kendi aralarında bir mangal partisi düzenlenmiş ve eğlenmektedirler. o sırada...

 gardiyan: başkanım ziyaretçiniz var

 rt şaşkın bakışlarla ziyaretçi kabul alanına doğru ilerler

 rt: kimmiş o?
 gardiyan: tufan baltalı
 rt: hayırdır inşallah

 - ziyaretçi kabul alanı -

 tufan: başkanım...
 rt: hayırdır tufan seni beklemiyordum
 tufan: başkanım oldukça kısık sesle konuşmaya çalışacağım ve dediklerimi tekrarlamayacağım. lütfen çok iyi dinleyin
 rt: hayırdır inşallah söyle tufan, dinliyorum
 tufan: başkanım... size 2 yıl önce bahsettiğim oluşum ve bunun türkiye ayağı ile ilgili dediklerimi hatırlıyor musunuz?
 rt: evet tufan evet, saçmalıklarını gayet iyi hatırlıyorum
 tufan: bakın başkanım dün sayın gilbert ile görüştük ve sizin için neler yapabileceğimiz hakkında sohbet ettik
 rt: tufan ben senden birşey istemedim ki, allahın izniyle en kısa sürede buradan çıkacağım zaten
 tufan: aslında çıkmaktan çok öte başkanım... zirveye ulaşmak gibi, imparatorluk gibi...
 rt: ne diyorsun seni anlamıyorum
 tufan: çok kısaca özet geçmem gerekiyor fazla vaktimiz yok. bazı şartları var eğer kabul ederseniz namı diğer babamızla başaramadığı şeyleri sizinle başaracaklarından eminler. dünyayı farklı daha yaşanılabilir bir hale getirmek için size de ihtiyaçları varmış
 rt: yani?
 tufan: yani başkanım eğer bugün, şimdi, şuanda bu teklifi kabul ederseniz en geç 3 ay içerisinde buradan çıkacak ve önümüzdeki en az 15-20 yıla damganızı vuracaksınız. ben detayları sizinle diğer görüşmemde anlatıcam.
 rt: anlıyorum... tamam da ne yapmamız gerekiyor ne yani şartları ne?
 tufan: basit sıradan şeyler, bir başbakan için yapması çok çok kolay şeyler
 rt: hah güldürme beni allah aşkına henüz hapishaneden çıkamadık sen bizi başbakan yaptın tufan
 tufan: çok hafife alıyorsunuz başkanım ama dünya çapında bu gruba üye olanların nerelerde olduğuna dair somut örnekler var. g.bush bunun en büyük örneğidir.
 rt: sadece benim tamam kabul ettim demem yetiyor mu yani tüm bu saçmalıklara?
 tufan: saçmalık olmadığını tekrarlama gereği hissediyorum ve evet başkanım yetiyor. gelişmelere siz bile inamayacaksınız, ne kadar hızlı ilerlediğinize de inanamayacaksınız
 rt: tamam kabul ediyorum o zaman ne gerekiyorsa yaparım, tabi başbakan olursam (gülümser)
 tufan: kabul etmenize sevindim başkanım.

 gardiyan: başkanım, süre doldu
 rt: tamam, haydi selametle tufan...
 tufan: görüşürüz başkanım teşekkürler


part 14 - 24 temmuz 1999 -

 tufan rt'yi evinde ziyaret eder

 tufan: geçmiş olsun başkanım, biliyorum yol yorgunusunuz ama sıcağı sıcağına acilen konuşmamız gereken bir konu var. özel olarak bir odada konuşabilir miyiz lütfen?
 rt: tamam, küçük odaya geçelim.

 --

 tufan: başkanım size söyleyeceklerim çok ütopik gelebilir ama sizi temin ederim hepsi gerçektir.
 rt: nedir bunlar?
 tufan: yaklaşık 15-20 gün sonra türkiyede bir deprem olacak ve muhtemelen tüm marmara bölgesini ciddi şekilde etkileyecek
 rt: tövbe ya, tufan sen iyi misin, allah'tan başka kimse bunu bilemez
 tufan: size yine daha önce bahsettiğim teknolojinin ilk ciddi denemelerinden bir tanesi ülkemizde yapılacak ve bu sayın ecevit'in bilgisi dahilindedir. ancak kendisi karşı çıkmıştır, buna rağmen süreç işleyecektir. zaten bundan çok kısa süre sonra da sizin döneminiz başlayacak. 2001'den itibaren uzun yıllar sürecek bir dönem...
 rt: sana inanmıyorum tufan, bu konuyu abdullahla da paylaştım, gerçeklik ihtimali var dedi ama sen sanki fazla abartıyorsun.

 tufan biraz sinirlenir

 tufan: başkanım o zaman şimdi gidiyorum ve 20 gün sonra sabırsızlıkla beni aramanızı bekleyeceğim. sonrasında tekrar konuşuruz
 rt: peki, sen bilirsin selametle..


 17 ağustos 1999 - deprem sonrası ilk sabah-

 rt: tufan haklıymışsın, hemen evime gel bekliyorum
 tufan: yurtdışındayım sayın başkan... böyle bir süreci oturup korku içinde bekleyecek değildim. gelişmeleri takip ediyorum ve gerçekten üzüldüm ancak bu da size bazı şeyleri açıklamıştır sanırım
 rt: evet, tufan dehşet içindeyim. ne gerekiyorsa yapalım
 tufan: 2 gün sonra istanbulda olacağım. geldiğimde sizi ararım


part 15 - 29 temmuz 1999

 tufan istanbul'a dönmemiştir ve rt'yi amerika'ya davet etmiştir. rt ilk uçakla houston'a gitmiş ve yabancı kişilerin de bulunduğu gizli bir toplantıya katılmıştır

 tercüman aracılığıyla şu konuşmalar geçer,

 adam: sayın başkan öncelikle şunu belirteyim, zorlu ama bir o kadar da tarihe adınızın kazınacağı bir döneme girmiş bulunuyorsunuz. 1-2 yıl içerisinde sizden bir parti kurmanızı isteyeceğiz ve müslüman kesimin çoğunlukta olduğu ülkenize hitap eden bir propagandanız olacak ki seçimlerde işimiz kolaylaşsın
 rt: müslüman kesimin çoğunlukta olduğu bir gerçek ancak islami görüşlü partilerin hepsi bırakın liderliğe oynamayı barajı bile geçemez durumdalar.
 adam: işte tam da bu noktada biz devreye giriyoruz. bizim dünyanın dört bir tarafına yayılmış adamlarımız ve teknolojimiz sayesinde sizin sadece gösteriş olarak seçim propagandası yapmanız seçimi kazanmanıza yetecektir.
 rt: ne yani oylar ile ilgili bir oynama mı yapacaksınız?
 adam: öyle de denebilir ve göreceksiniz ki tüm seçimlerde yüzde 50'ye yakın oy toplayarak halkınıza bükemediği bileği öptüreceğiz. ayrıca tüm imkanları da önünüze sereceğiz.
 rt: peki tüm bunları neden yapıyorsunuz?
 adam: o konu biraz gizlilik çerçevesinde yürüyor. mesela bakın sizin de haberiniz olduğu gibi ilk ciddi teknoloji denememizi sizin ülkenizde yaptık ve bunun için de bazı işlerin tırnak içerisinde yürümesi gerekiyordu. yine örnek vermem gerekirse 1-1,5 yıl içerisinde amerika tarihindeki en büyük terörist saldırıyı yaşayacak ve tüm bunları organize etmemizin tek bir sebebi var
 rt: nedir o?
 adam: yeni dünya düzeni... Ve ve ve sayın başkan bu yeni dünya düzeni içerisinde size de ihtiyacımız olacak.
 rt: neler gibi?
 adam: 99 yılında denediğimiz teknolojinin daha fazlasını şimdiden belirlediğimiz bir tarihte yine sizin ülkenizde deneyeceğiz. ama korkmayın bu sefer metropollerinize bir zarar gelmeyecek... daha sonrasında da takriben 2018 yılında sahte bir uzaylı istilasıyla boğazköprüsü'nü yok edeceğiz. o yüzden şimdiden yeni bir köprü yaptırmaya başlasanız iyi olur.
 rt: çok açık sözlüsünüz ancak bu söylediklerinizin hiçbirini kabul edemem, bunlar insanlık dışı davranışlar.
 adam: korkarım artık süreç başladı sayın rt, bundan geri dönmenin tek bir yolu vardır. lider ölürse plan iptal olur. siz hayatta kaldığınız sürece ki öyle umut ediyorum, bu süreç işleyecektir. size verilen talimatları harfiyen yerine getirdiğiniz takdirde 2022 yılında başlayacak olan yeni dünya düzenimizde tüm aileniz ve siz huzur içerisinde yaşayabilirsiniz.
 rt: bu saçmalıklara daha fazla dayanamayacağım, özür dilerim bay gilbert.. hoşçakalın

part 16 - 27 aralık 2012

 spiker: yayınımıza üzücü bir haberle ara vermek zorunda kaldık sayın seyirciler. 2 aydır kalın bağırsak kanseri ile mücadele eden rte bugün öğle saatlerinde tedavi gördüğü atlanta St Joseph's hastanesinde birden fenalaşarak yoğun bakıma kaldırıldı. tüm çabalara rağmen kurtarılamayan rte'nin naaşı yarın öğleden sonra memleketi Rize'ye oradan da defnedilmek üzere istanbul'a getirilecek.

 televizyonu izleyen 2 adam aralarında konuşmaktadır.

 adam: şu shakuru'nun olduğu hastaneye mi götürecekler bunu da
 adam2: evet sanırım...
 adam: zaten işe yaramayacak kim varsa hepsi doluştu, bunları kim seçiyor anlamış değilim
 adam2: murat deniz diye duydum ama tam emin değilim...
 adam: murat mı? o ne anlar yahu güldürme adamı
 adam2: istihbarat sağlam sen içini ferah tut... murat diye duyduysam doğrudur.
 adam: iyi hadi bakalım...
 adam2: bu arada birşey daha duydum
 adam: neymiş o?
 adam2: 4 ocak'ta yolun istanbula düşecek olursa boğaz köprüsünden geçeyim deme
 adam: neden?
 adam2: booooom! Hahahahah

part 17 - 11 eylül 2001

 amaru hastaneden çıkmıştır, şehir merkezine gelir ve bir bankaya girer

 amaru: merhaba ismim Christian, adıma yatırılmış tüm parayı çekmek istiyorum
 bankacı: soyadınız nedir bay christian
 amaru: fremont, Christian Frémont...
 bankacı: bir saniye efendim...

 bu sırada amuru'nun telefonu çalar, arayan william'dır

 william: hahahahhaaaa bunu görmeliydin dostum bunu görmeliydin!!

 bankanın televizyonundan 11 eylül saldırının görüntüleri döner, tüm müşteriler bir anda işini gücünü bırakır ve korku dolu gözlerle televizyonu izler

 amaru telefonu kapatır

 bankacı: efendim, 1,5 milyon doların hepsini de çekmek istiyor musunuz?
 amaru: hayır 500bin dolarını Andorra la Vella'daki hesabıma, kalan 1 milyonu da freetown'daki hesabıma yatırılmasını istiyorum
 bankacı: efendim freetown'da hesabınız bulunmuyor
 amaru: lanet siera leone diye arattır
 bankacı: tamam efendim kontrol ediyorum

 amaru sıkıntılı bir bekleyiş içine girmiştir o sırada yanına şaşkın bakışlarla bir adam yaklaşır...

 adam: christian? christian fremont?
 amaru: e, evet?
 adam: lanet olsun burada ne işin var dostum hahaha bu ne büyük bir tesadüf böyle
 amaru: sizi tanımıyorum
 adam: yıllar seni hiç değiştirmemiş ama halen lanet sarkozy'nin köpeği gibi kokuyorsun hahhaha

 bankacı: bay fremont işlemleriniz tamamdır, şuraya bir imza atmanız gerekiyor

 amaru evraklara imza atarken bir yandan da bu adamın kim olduğunu düşünmeye devam eder.

 bankacı: bay fremont paranızı almak için lütfen benimle gelin

 amaru bankacıyla birlikte adamın yanından uzaklaşırken adam amaru'ya seslenir...

 adam: hey fremont!

 amaru arkasına bakmaz...

 adam: hey lesane parish!

 amaru arkasına bakar ve şaşkın gözlerle adamı süzer

 adam: yeni ismine daha alışamamışsın dostum, hava alanında görüşmek üzere

 amaru: (içinden kısık sesle)bu da kim amk


 part 17 - 13 mart 1903- flashback

 ... james şaşkınlıkla pencereden nikola'ya doğru döner

 james: ne yaptın sen?!
 nikola: sana üstünde oturduğunu söylemiştim...

 james: nikola bunu tekrar yapmak istiyorum ve bu sefer dışarı çıkmak istiyorum ve geleceği görmek istiyorum
 nikola: hayır james bunu tekrar yapamayız. gerçekten tehlikeli olabilir
 james: her istediğini yapabilirim, lütfen!
 nikola: peki, koltuğa geç... seni belki geleceğe götüremeyeceğim ama zamanın ve yerin değiştiğini hissedeceksin
 james: ta, tamam..

 nikola mutfağa gider ve bir kahve getirir. kahvesini yudumlar, birkaç yudum sonra ikisi de kendilerini bir inşaatta bulurlar.

 james: tanrı aşkına nikola neredeyiz biz
 nikola: şşş... sessiz ol ve olacakları izle

 inşaata koşarak biri girer, elindeki kitap büyüklüğündeki aleti inşaatın kolonlarından birine çakar ve hemen oradan uzaklaşır

 james: o, o, o sen değil misin?
 nikola: (tebessüm eder)

 bina sallanmaya başlar ve james tedirgin olur
 james: neler oluyor nikola?
 nikola: az sonra evimizdeyiz sakin ol

-- part 18

 bilinmeyen yer

 70e yakın takım elbiseli konuşmacıyı dinlemektedir.

 konuşmacı: dünya nüfusunu 1 milyarın altında tutmalıyız. bunu yapabilecek gücümüz var mı? sayın başkanın da dediği gibi "evet bunu yapabiliriz".

 katılımcı: profesör bir sorum olacak... kuş gribi, hiv ve aids. bunlarla ne kadarlık bir azalma hedefliyoruz. bana kalırsa oldukça düşük bir popülasyona etki edebiliriz

 konuşmacı kısa süre duraksar ve slaytı değiştirir. sinevizyonda steve'in hazırladığı oyun kartlarından birini görürüz

 -world war three-

 salonda kısa süreli bir uğultu olur

 konuşmacı: şaşkınlığınızı anlayabiliyorum baylar ama 7 aralık 2011'de butona basılacak 21 aralık 2012'de ise ilk kurşun tanrı bilir hangi ülkeye düşecek. dua edelim de lanet california'ya düşmesin hahahahah

 katılımcı: profesör 7 aralık 2011'den 21 aralık 2012'ye kadar 1 yıldan fazla bir süre var. bu süre zarfında neler yaşanacak bu konu hakkında bilginiz var mı?

 konuşmacı kalabalığın içinden bu soruyu soranı kısa bir süre süzer ve aksanı bozuk bu kişinin kim olduğunu anlamaya çalışır...

 konuşmacı: bize ait olan herkesin de bildiği gibi katı kurallarımız vardır bizim. bu kurallardan birisi de kuralı koy ve kurala uy kuralıdır. yani büyük şef, bize 8 yıl öncesinde hep şunu söylerdi, 7 aralık 2011'e kadar 3.dünya savaşı için bir kibrit dahi çakmayacaksınız, bırakın sizi engellemeye çalışsınlar ve eğer ki başarırlarsa bırakın haklı zaferlerini kutlasınlar. ancak 7 aralık 2011'e kadar kimse size engel olamazsa 21 aralık 2012'de olacaklar hakkında bu dünyayı kurtarmak için artık çok geç kalmış olacaklar. anlayacağınız bay erdoğan, şuan tek yaptığımız büyük üstadın emirlerini harfiyen yerine getirmektir. başka sorusu olan?

 erdoğan: profesör, ben ve ekibim hedeflerimizin asya ayağında sonuna kadar yanınızdayız. teşekkür ederim.

 konuşmacı: rica ederim, sevgili babanıza selamlarımı iletin...


 part 19 - laboratuar

 büyük, çok büyük bir laboratuvarda onlarca kişinin sıraya girdiği görülür... sıradakilerin yüzü görünmez sadece arkalarını görürüz

 adam: sen başla!

 -adım robyn fenty, 20 şubat 1988 barbados doğumluyum. dünyaca ünlüyüm, hayranlarım beni rihanna diye çağırır. yılanlardan ve elmadan nefret ederim. believe fountain'in kurucusuyum.

 adam: kes yeter, hey sen devam et!

 -adım marshall bruce mathers, 17 ekim 1972 missouri doğumluyum. dünyaca ünlüyüm, hayranlarım beni eminem diye çağırır. popçulardan nefret ederim. shady records'un kurucularındanım.

 adam: tamam, sen uzun saçlı devam et bakalım

 -adım joseph michael jackson, 29 ağustos 1958 Indiana doğumluyum. dünyaca ünlüyüm. hayranlarım beni michael jackson diye çağırır. çöllerden ve kumdan nefret ederim.

 adam: ve?

 -ve, 25 haziran 2009'da öldüm.

 görevli: efendim, adada bir ziyaretçiniz var ve sanırım durum biraz acil. 2 dakika içinde yukarıda olmanız gerekiyor
 adam: lanet olsun george, bu lanet laboratuvar adanın yaklaşık 500 metre dibindeyken 2 dakika içinde oraya ışınlanmamı mı bekliyorsunuz!
 görevli: ben değil ama o bekliyor...
 adam: tamam tamam, siz de ne bakıyorsunuz hepiniz hücrelerinize girin hadi pislikler!

 adam asansöre biner ve yukarı doğru yavaşça çıkmaya başlar, asansörde asılı bir broşür dikkat çeker...

 -welcome to sierra leone-

 part 20 - 4 aralık 1964 - hastane - istanbul

 adam: şimdi nasılsın?

 kadın: biraz daha iyiyim, onu koynuma alınca büyük bir huzura kavuştum diyebilirim.

 adam: şey... yarın onu alacaklar

 kadın: ben o saçmalıklardan bıktım, kızımı hiç kimseye veremem. pis şeytanın hizmetkarları!

 adam: iyi bir gelecek vaat ediyorlar. 4 yaşına geldiğinde de kanada'ya götürmek istiyorlar

 kadın: sen oraya git, o buraya gelsin, 2549 numara ölsün, bomba patlasın, o vurulsun, o olsun bu olsun! bu ne be! yeter be!

 adam: sakin ol lütfen

 kadın: sakin olamam neden sakin olacak mışım! bu orospularla bu pezevenklerle kim uğraşırsa uğraşsın ama sen uğraşmayacaksın anladın mı beni!

 adam: lütfen sakin olur musun?

 kadın: olamaaaaaaaaaam! sakin olamaaaaaaaaaam! ben düzgün bir hayat istiyorum ya yeter artık sikerim yeni dünya düzeninizi de sizi de ya bıktım anlıyor musun bıktııııııııım!

 adam: lütfen düzgün konuş ve küfür etme lütfen

 kadın: ooo bakıyorum da gizli mizli işlere bulaştığından beri kibarlığından da geçilmiyor!

 adam: ben her zaman böyleydim, senin sinirlerin bozuk.

 kadın: çık dışarı nizamettin, defoooooooooool! defoooooooooooooooool!!!

 hemşire: Yücel hanım! yücel hanım iyi misiniz? size hemen bir sakinleştirici yapıyorum...


 part 21 - 12 eylül 2001 - sierra leone

 - bintumani otel -

 amaru: merhaba adım christian fremont, rezervasyonum vardı
 reception: kimlik lütfen
 amaru: buyurun
 reception: 2.kat 2140 numaralı oda efendim
 amaru: teşekkür ederim.

 bellboy: bavulunuzu taşımanıza yardım edeyim efendim
 amaru: teşekkür ederim.

 bellboy: buyurun odanız burası...
 amaru: şey... üzerimde leone yok, bahşiş olarak dolar işini görür mü dostum?
 bellboy: teşekkür ederim efendim ben işimi yapıyorum, hiç gerek yoktu
 amaru: sen al yine de bu parayı (100 dolar)
 bellboy: efendim bu, bu çok büyük bir para
 amaru: cebine koy ve beni iyi dinle şimdi, sana birşey danışacağım
 bellboy: tabi efendim
 amaru: kapıyı kapat...
 bellboy: sizi dinliyorum
 amaru: ascension adasına nasıl gidebilirim?

 bellboy kısa bir süre duraksar...

 bellboy: saint helena'daki adadan mı bahsediyorsunuz?
 amaru: evet, yani sanırım, oraya bağlı olduğunu duymuştum sadece
 bellboy: evet efendim ama oraya gidiş biraz zorludur, hatta gidiş yok denebilir ama size yardımcı olabilirim
 amaru: tamam anlat...
 bellboy: öncelikle buradan 50-55 km uzaklıkta olan john obey kumsallarına gitmeniz gerekiyor. orada dostum jeremy yaşıyor. onunla konuşup sizi ricketts'e bırakmasını söyleyebilirim.
 amaru: ee sonra?

 bellboy: efendim ricketts'ten ascension adasına geçmeniz için oradan teknesi olan biriyle anlaşıp yaklaşık 1 gün süren deniz yolculuğu için hazırlanmanız gerekecek...
 amaru: ya birini bulamazsam?
 bellboy: bu bana verdiğiniz 100 dolar ile her istediğinizi yaptırabilecek insanlar var o adada efendim...
 amaru: tamamdır, yarın uzun bir yolculuğa çıkıyoruz o zaman...

- part 22 - 12 eylül 2001 - sierra leone

 - bintumani otel -

 bellboy odadan çıkmıştır ve amaru tv'yi açmıştır.

 spiker: hain saldırının görüntülerini tekrar ekrana getiriyoruz. işte, işte birinci uçağın kuleye çarpma anı...

 amaru: lanet şey çok amatörce olmuş, bunu ben görebiliyorsam herkes görür

 ..telefon çalar..

 william: dostum, ne yaptın geldin mi cennetine hahhaha
 amaru: tam da seni anıyordum william, bu, bu çok amatörce olmuş dostum
 william: sakın bana anlaşıldığını söyleme shakur
 amaru: dostum bilmiyorum ama sanki belli gibi, belki de biz olayı bildiğimiz için bana öyle gelmiştir
 william: sanmam, haklılık payın var. bush ağzımın orta yerine sıçtı diyebilirim. kıçıma tekmeyi koymasına çok az kaldı
 amaru: hahaha olsun sana da bir operasyon ve sonra puff! sierra leone'ye hoş geldiniz! hahahha
 william: düşüncesi bile korkunç dostum. neyse iyi olduğundan emin olmak istedim. otel nasıl?
 amaru: gayet güzel dostum. herşeyden memnunum
 william: tamam konuştuğumuz gibi 2 gün sonra dr fong ile görüşüp birlikte fransa'ya geçeceksiniz.
 amaru: tamam dostum merak etme sen, haydi görüşürüz iyi bak kendine
 william: görüşürüz

 ..telefon kapanır..

 amaru: amaru'dan fransaya sevgiler... ben yokum


part 23- john obey beach

 amaru: aa merhaba, ben jeremy bemsfield'ı arıyordum

 adam eliyle ileride duran barakayı işaret eder

 amaru: teşekkürler

 amaru: merhaba kimse yok mu?
 jeremy: kime baktın?
 amaru: jeremy, jeremy bemsfield'ı arıyordum
 jeremy: benim, nasıl yardımcı olabilirim dostum
 amaru: beni bintumani'den Omar yönlendirdi, sanırım arkadaşınmış.
 jeremy: aa evet, şu bellboy çocuğu diyorsun. arkadaşım değil ama severim, neyse ne istiyorsun?
 amaru: ricketts'e geçmem gerek
 jeremy: kaç paran var?
 amaru: ne kadar gerekiyor?
 jeremy: siz lanet turistler çok cimrisiniz, kaç paran var dedim?
 amaru: tamam, 100 dolar yeter mi?
 jeremy: Ne zaman yola çıkıyoruz dostum!

 jeremy ve amaru, yola koyulurlar tekne adaya doğru açılmaya başlar

 jeremy: ricketts gibi lanet bir yerde ne bok yiyeceksin dostum
 amaru: turistik diyelim
 jeremy: dostum anlamıyorsun galiba, bir bok yok orada john obey emin ol daha iyi bir yer
 amaru: aslında ascension adasına geçicem oradan
 jeremy: ne! hahahah ascension'a mı ahahahha
 amaru: komik olan nedir?
 jeremy: yok birşey de siz lanet turistler paranızı boktan yerlere atmayı seviyorsunuz. neyse seni oraya götürebilirim
 amaru: ciddi misin sen?
 jeremy: evet, ama yol uzun sürüyor o yüzden 200 dolarını daha alırım.
 amaru: tamam anlaştık, yiyecek ne var teknede?
 jeremy: birşey yok ama ricketts'e vardığımızda birşeyler alırız.
 amaru: ok

 jeremy ve amaru, ricketts'ten alışverişlerini yaparlar ve ascension adasına doğru yola çıkarlar. tam 6 saattir yoldalardır ve artık yemek yemek için halı gibi olan denizin ortasında demir atarlar ve keyif yaparlar

 amaru: daha ne kadar yolumuz var
 jeremy: 12-13 saat kadar
 amaru: çokmuş!
 jeremy: dostum seni sevdim, yoksa hiçkimse beni buraya getiremezdi
 amaru: daha çok dolarları seviyor gibi bir halin var
 jeremy: eeeh neyse... o da ne lanet olsun
 amaru: ne ne?
 jeremy: karşıdan geleni görmüyor musun, bunlar da kim
 amaru: sadece bizim gibi bir tekne dostum niye panikliyorsun
 jeremy: dostum ben buraları avcumun içi gibi bilirim, insanları da adım gibi bilirim... ve bu gelenler hiç de iyi birilerine benzemiyor, güven bana...

 jeremy ve amaru'nun şaşkın bakışları arasında gördükleri tekne iyice onlara doğru yaklaşır.

 adam: hey sen, beyaz göt
 amaru: bana mı diyorsun?
 adam: jeremy hiç beyaza benziyor mu?
 amaru: seni tanıyorlar lanet olası pislik
 jeremy: kim bunlar ben tanımıyorum!
 adam: kesin konuşmayı. john, jeremy'yi aramızdan ayır bakalım...
 john: peki efendim. (jeremy'yi tek kurşunla öldürür)

 amaru: lanet olsun ne yapıyorsunuz, siz kimsiniz!!!
 o sırada ağır adımlarla kaptan köşkünden bir adam çıkar...

 amaru: sen!... nikola?!

 part 24 - 24 mayıs 2003- riga

 ..koşuşturmaca..

 kadın: tamam mı herkes hazır mı?
 sertab erener: hazırız tamamdır, kalbim duracak. demir, demir nerde demir?
 demir demirkan: buradayım hayatım tamamdır
 sertab erener: biraz gelsene

 ikisi bir köşeye çekilirler

 türkiye eurovision set ekibinden biri: son 5 dakikaaaaaaaaaaaa

 sertab: (kısık sesle) demir bak fazla vakit kalmadı, dönebiliriz istersen
 demir: saçmalama bu saatten sonra dönemeyiz
 sertab: o ayinde neler olduğunu bana hala anlatmadın
 demir: şu geceden sağsalim çıkalım hepsini anlatıcam merak etme, şimdi olayına konsantre ol

 william: demir, son 3 dakika adamım...
 demir: tamam şef...
 william: dansçılara figürü iyice öğrettin mi?
 demir: koreograf çok kez elden geçirildi
 william: tamam

 türkiye eurovision set ekibinden biri: son 2 dakikaaaaaaaaaaaaa

 william: sertab, dansçılarını al ve hazırlan, bol şans
 sertab: teşekkürler will...

 sertab ve ekibi sahneye çıkmak için son hazırlıklarını yaptığı sırada demir ve william fısıldaşmaya varan konuşmalarla sahne arkasında bir yerde ayaktadırlar

 demir: yalnız şu konuyu nasıl aşacağız emin değilim
 william: hangi konu?

 demir sahne arkasında bekleyen tatu grubunu gözüyle işaret eder

 william: merak etme oylama ekibi bizden..

 demir: anlıyorum, onu zaten tahmin ettim de yani insanlar bunu nasıl karşılayacaklar. yani dünyaca ünlü michael jackson ile bizim tarkan'ı yarıştırmak gibi birşey bu...

 william: bana sakın michael deme dostum... neyse sen bazı şeyleri tam anlamadın galiba! şuan burada gördüğün sahne, burada gördüğün insanlar, seyirciler içindeki yüzlerce kişi, teknik ekip, reji, yönetmenler, tv kanalları aklına ne geliyorsa ne görüyorsan hepsi bizim hizmetimizdeler ve sizin hizmetinizdeler. sayın erdoğan bize ait olur olmaz ilk isteklerinden biri de eurovision zaferiydi. biz de bunu geri çevirmedik. Çok merak ediyorsan yine de söyleyeyim. tatu sahne aldığı sırada ses monitörleri bozulacak, dolayısıyla detone olmamaları için hiçbir sebep olmayacak. oylama sonuçları açıklandığında da detone oldukları için oy kaybettikleri dedikodusunu yayacaklar. hepsi bu!

 demir: hımm, zekice ve basitmiş... william, tüm bunlar olmasaydı yani sizin ekip olmasaydı, sence bu şarkıyla kaçıncı olurduk?
 william: dostum bu soruya cevap veremem çünkü zaten sizin olacağınız haberi bize yıllar önceden bildirilmişti. o yüzden siz hep birinciydiniz ama fikrimi sorarsan biz olmasaydık da ilk 10'a oynardınız

demir: başlıyor başlıyor!
 william: (alaycı bir tavırla)tanrım ne heyecan...

part 24 - 24 mayıs 2003- riga

 sertab sahnede şarkıyı seslendirirken demir demirkan ekibin içine karışır, william ise bir köşede tek başına izlemeye devam eder.

 (Every way that I can
 I’ll try to make you love me again
 Every way that I can
 I’ll give you all my love and then
 Every way that I can
 I’ll give you all my love and then
 Every way that I can
 I’ll cry, I’ll die
 Make you mine again)

 william: bu iş bu kadar...

 sertab şarkıdan sonra içeri gelir ve sevinç çığlıkları içerisinde ekibin yanına gelir

 kadın: çok iyiydin tatlım
 adam: süperdin sertab!
 demir: tebrik ederim hayatım, süperdin!

 sertab kısık sesle..
 sertab: william nerede?
 demir: bilmiyorum buralardadır.

 o sırada william telefon görüşmesi yapmaktadır

 william: evet efendim, evet... 6-7 saniye kadar... çok iyi miydi buradan tam göremedim ama 8-10 saniye kaldı.
 adam: ben izlemeyedim, adadayım, bu kadar şamataya değdi mi peki?
 william: değdi diyebilirim. fena değildi
 adam: peki...

 demir: hah, william nasıldık?
 william: demir, kötü olsanız dahi birşey değişmeyecekti zaten. çok sıkıldım benim gitmem gerek, şimdiden tebrikler. iyi eğlenin, tadını çıkarın
 demir: (şaşkın) teşekkürler.

 aynı gün - sabaha karşı 05:00 - sertab'ın evi -

 sertab: dünyaca ünlü olduk resmen çok mutluyum ama sen pek iyi değil gibisin neyin var?
 demir: yo, yo iyiyim...
 sertab: hayır, iyi değilsin, neyin var bebeğim?
 demir: william...
 sertab: ne olmuş?
 demir: saat 2 gibi beni aradı da...
 sertab: eee?
 demir: sonrasında mesaj da attı...
 sertab: demir çıldırtma beni ne yazdı ne dedi!?
 demir: mesajı görmek istediğinden emin misin?
 sertab: tabi ki eminim hemen göster
 demir: sakın moralin bozulmasın ama?
 sertab: ya demir ne oldu söylesene
 demir: tamam gösteriyorum

 mesajda yazanlar;

 dostum, bana biz olmasaydık kaçıncı olurduk diye sormuştun hatırlarsan, şimdi sana gerçek sonuçları açıklıyorum. yine de moralini bozma

 1-Rusya- Tatu-Ne Ver', Ne Boysia - 192 puan
 2-Belçika - Urban Trad Sanomi - 171 puan
 3-Norveç - Jostein Hasselgård I'm Not Afraid To Move On- 155 puan
 4-isveç- Fame Give Me Your Love - 92 puan
 5-türkiye-sertab erener-every way that i can- 81 puan

 demir: üzgünüm... çok da sevinecek bir durum yok ortada

part 25 - 1903 - 

 james, nikola ile yaptığı inanılmaz görüşmenin ve deneyimle gördüklerini ve yaşadıklarını anlatmak üzere amerika new york'a gider.

 new york'da yakın dostu jacob schiff ile görüşür.

 james: buna inanamayacaksın, anlattıklarıma inanamayacaksın jacob!
 jacob schiff: sakinleş james, bu ne telaş, ne olmuş olabilir ki?
 james: sakın bana deli deme..

 (james nikola ile yaşadıklarını anlatır. zamanda yolculuk ettiklerinden bahseder)

 jacob schiff: söylediklerine inanıyorum, ee inanıyorum fakat...
 james: fakat'ı yok bu işin jacob, senin yardımına ihtiyacım var.
 jacob schiff: james, sana inanıyorum ama benim de görmem gerekiyor. Hatta yanımızda sevgili dostum john philip'i de getirmek isterim.
 james: o da kim?
 jacob schiff: john philip sousa... örgüt için çok emeği geçiyor. böyle birşeyi görmeyi o da hak ediyor bence
 james: bunun için nikola'ya hemen bir telgraf çekiyorum o zaman...

 james telgrafı çeker ve 1 hafta sonra cevap gelir.

 nikola: sizi ağırlamaktan büyük onur duyacağım...

 1 hafta sonra - hırvatistan

 james, john ve jacob, nikola ile tanışırlar ve yolculuk için hazır olduklarını söylerler. ancak john sousa'nın deli tavırları nikola'nın sinirini bozar

 nikola: bay john sousa'nın nesi var acaba?
 john: ben bu saçmalığa inanmıyorum ve çok sıkıldım
 james: john! lütfen şuan misafiriz ve saygılı olman gerekiyor
 nikola: yo, yo... size ne bunun bir saçmalık olmadığını ispatlayabilirim bay john

 (çekmesinden bir silah çıkarır ve john'a uzatır)

 nikola: bu belinizde dursun, gerçek bir kan akıtıp tadına bakmak isteyebilirsin

 (herkes birbirine bakar ve susar)

 nikola: evet baylar, lütfen diğer odaya geçelim.

 (bu sefer bir jenaratör çalıştırır)

 nikola: evet baylar sihirli bir yolcuğa çıkıyoruz. yalnız yüzme bilmeyen varsa gelmesin hahahahah

 3 misafir, nikola'nın ne demek istediğini tam olarak anlayamadan kendilerini bir anda bir teknenin içinde bulurlar. kaptan görünüme giren nikola, tekneyi sürmektedir.

 nikola: evet baylar az sonra olacaklara hazırlanın!
 jacob: lanet olsun bu adam büyücü!

 nikola: bakın ileride bir misafirimiz var ve sanırım onu iyi tanıyorum. eğlenceye hazırsanız rollerinizi anlatıyorum

 nikola: sen bay james, karşımızdan gelen botun içinde bir zenci var ismi jeremy, yanındaki de zenciden bozma beyaz... ona laf atmanı, sataşmanı ve korkutmanı istiyorum
 james: tamam da zenciden bozma beyaz ne demek?
 nikola: boşver james ve john... james sana komut verdiğinde aniden sana verdiğim silahı çıkarıp jeremy'yi yani zenciyi öldüreceksin.
 john: ta, ta tamam...

 nikola: jacob lütfen siz de benimle içeride olan biteni izleyin...
 jacob: peki.
 nikola: işte yaklaşıyoruz!

 jeremy: eeeh neyse... o da ne lanet olsun
 amaru: ne ne?
 jeremy: karşıdan geleni görmüyor musun, bunlar da kim
 amaru: sadece bizim gibi bir tekne dostum niye panikliyorsun
 jeremy: dostum ben buraları avcumun içi gibi bilirim, insanları da adım gibi bilirim... ve bu gelenler hiç de iyi birilerine benzemiyor, güven bana...

 jeremy ve amaru'nun şaşkın bakışları arasında gördükleri tekne iyice onlara doğru yaklaşır.

 james: hey sen, beyaz göt
 amaru: bana mı diyorsun?
 james: jeremy hiç beyaza benziyor mu?
 amaru: seni tanıyorlar lanet olası pislik
 jeremy: kim bunlar ben tanımıyorum!
 james: kesin konuşmayı. john, jeremy'yi aramızdan ayır bakalım...
 john: peki efendim. (jeremy'yi tek kurşunla öldürür)

 amaru: lanet olsun ne yapıyorsunuz, siz kimsiniz!!!
 o sırada ağır adımlarla kaptan köşkünden bir adam çıkar...

 amaru: sen!... nikola?!

part 26 - laboratuar

 ...
 görevli: efendim, adada bir ziyaretçiniz var ve sanırım durum biraz acil. 2 dakika içinde yukarıda olmanız gerekiyor
 adam: lanet olsun george, bu lanet laboratuvar adanın yaklaşık 500 metre dibindeyken 2 dakika içinde oraya ışınlanmamı mı bekliyorsunuz!
 görevli: ben değil ama o bekliyor...
 adam: tamam tamam, siz de ne bakıyorsunuz hepiniz hücrelerinize girin hadi pislikler!

 adam asansöre biner ve yukarı doğru yavaşça çıkmaya başlar, asansörde asılı bir broşür dikkat çeker...

 -welcome to sierra leone-

 adam: şu boktan afişi de buraya asmasalar olmaz

 adam asansörle yukarı çıkarken asansörde asılı olan sierra leone'ye hoşgeldiniz yazısını söker ve avucunda sıkıştırıp yere atar. Yere attığında asansörün tabanında birşey dikkatini çeker ve eğilir...

 adam: bu da ne böyle, kim düşürmüş olabilir

 adam yerde bulduğu gizemli duran yüzüğü daha sonra incelemek için cebine atar ve asansör adaya ulaşır

 murat deniz: vay vay vaaay. nasılsın dostum, uzun zaman oldu görüşmeyeli!
 adam: murat? sen, yani beni nasıl, sen yani geleceğini bilmiyordum
 murat deniz: bilmemen çok normal neyse lafı fazla uzatmayacağım. 2245'in işi bitti, kopyası ne durumda?
 adam: şey, tam anımsayamadım kodu...
 murat deniz: amy jade!
 adam: ha, ha tamam...
 murat deniz: hemen kopyalama işini bitirmen gerekiyor, aşağıdaki kalabalığın da artık özgürlük şarkıları söylemelerine çok az zaman kaldı, umarım iyi eğitilmişlerdir
 adam: gerçeklerinden hiçbir farkı yok emin olun
 murat deniz: güzeeell...

 part 27 - sezon finali -

 murat deniz ve adam asansöre binip aşağıya inerler. kopyaların hepsi hücredelerdir.

 prof: murat bey hoşgeldiniz, büyük şeref büyük onur duydum
 murat deniz: teşekkür ederim, o şeref bana ait... neyse annie, annie nerede?
 prof: en iyi hücremizde efendim ve bu onu biraz şımarttı sanırım
 murat deniz: görebilir miyim?
 prof: tabi ki...

 murat deniz: michael jackson, eminem, rihanna, tupac gibi dünyaca ünlü yıldızların kopyalarının arasından geçerek, annie'nin bulunduğu hücreye ulaşır.

 murat deniz: ben kimim?
 annie: linda'nın eşi
 murat deniz: nerelisin?
 annie: kanada
 murat deniz: beni nereden tanıyorsun?
 annie: komşumdun

 murat deniz: profesör, teşekkür ederim gayet iyi...
 prof: ben teşekkür ederim murat bey...

 murat deniz: 5 dakika içinde tüm ekibi beyaz salona toplamanı istiyorum profesör
 prof: elbette efendim

 5 dakika sonra

 murat deniz: değerli arkadaşlarım, çok çok uzun bir yolculuk sürecinden geçtik. Hep beraber ütopik şeylerle uğraştık ve çoğumuz ailesinden eşinden kızından ve oğlundan vazgeçti. çoğumuz bu çok sevdiğimiz kişilere oyunlar oynadık, rol yaptık ve bugüne kadar geldik. ancak tüm bunların tek bir amacı tek bir sebebi vardı. O da 21 Aralık 2012'de kurulacak olan yeni dünya düzeninden başka birşey değildi!

 bu yeni dünya düzeninde malesef ki çoğu insan aramızda olmayacak, çoğu insan kafayı yiyerek intihar edecek, çoğu insan din denilen saçmalıktan vazgeçecek ve doğru yola adım atarak gelecek... Ancak çıkacak olan büyük savaş, çok büyük bir kayba neden olacaktır. lütfen ailelerinizde şimdiden vedalaşın. onları 1 sene sonra göremeyebilirsiniz.

 savaştan sonra yeni dünya düzenini kabul etmeyen kişiler öldürülecek, tek tek, birer birer... biz neden bu insanları kopyalıyoruz sanıyorsunuz bir fikri olan var mı?

 -kısa süreli sessizlik olur

 murat deniz: değerli dostlarım, amaçlarımızın başında, tüm dünyanın manevi iç huzurunu bozmak, onları din saçmalığından uzaklaştırmak, efendimizin hizmetkarı yapmak ve kaliteli kan hatlarıyla dünya üzerinde yeni bir tek devlet kurmaktır. bu kopyalanan kişiler 3.dünya savaşından sonra özgürlüklerine kavuşacaklar, sahte uzaylı saldırıları, sahte depremler, iç savaşlar, olağandışı tabiat olayları inançlı diye adlandırılan insanların artık kıyametin geldiğine inandıracak. bu da yaptığımız araştırmalara göre 30 yıl içerisinde popülasyonu istediğimiz seviyelere indirecektir.

 bakın arkadaşlar, biz bu yeni dünya düzenini görürüz görmeyiz, bu düzenin içinde oluruz olmayız onu bilemem. çünkü bu 2012'den sonra başlayacak çağın taş devrinden farkı olmayacaktır. yeni bir yapılanma içine girilecektir. dolayısıyla süreç uzun olacak, 1700'lü yıllardan beri bunun temelleri atıldı ve artık sona yaklaştık. biz de bu süreçte görevimizi ve misyonumuzu tamamlamakla yükümlüyüz.

 ancak profesörün şimdi size bir müjdesi olacak... profesör?

 profesör: sevgili arkadaşlar, ascension adası'ndaki laboratuarımızda bildiğiniz gibi insan ömrünü 100-150 sene arasında uzatmak için yaptığımız çalışmalar artık sonuç vermek üzere

 -büyük bir uğultu olur-

 profesör: ve sanırım tüm bu projede olanlar bu ölümsüzlük ile taçlandırılacaklar.

 mühendis seslenir: ya ailelerimiz?

 profesör: malesef ailelerimizi bu süreç içerisine alamayacağız.

 murat deniz: teşekkür ederim profesör. sözlerimi nikola'nın şu güzel sözüyle noktala... lanet olsun neler oluyor!
 profesör: sakin olun, panik yapmayın!

 -herkes koşuşturmaya başlar- çok şiddetli bir deprem olmaktadır -

 -laboratuar yıkılma durumuna gelir, duvarlar çatlar, monitörler yerlere düşer-

 -her yer toz duman olur-

 bir kişi acil çıkış merdivenlerini kullanarak yukarı tırmanmaya başlar. göz gözü görmüyor ve halen deprem olmaya devam ediyordur

 adam ışığa yaklaşır, son birkaç basamak kalmıştır ve sonunda dışarı çıkmayı başarır. dışarı çıktığında üzerini silkeler yüzünün terini siler ve gördüğü manzara karşısında şok olur

 adam: lanet olsun siz de nesiniz böyle!