16 Kasım 2017 Perşembe

Amerigo- Kitap Özeti ve İncelemesi

 Amerigo: Tarihi Bir Yanılgının Hikayesi
Stefan Zweig, Palet Yayınları, Temmuz 2016,76 sayfa, ISBN 978-605-926-930-8
Emre DİNÇ

Zweig kitabına hangi adama göre Amerika ‘’ Amerika ‘’ adını aldı ? diye bir soru ile başlamaktadır. Temel mesele bu kıtaya niçin ve özellikle Amerigo Vespucci adının verildiğidir. Vespucci ne kıtaya ilk ayak basan, ne de alim ve kartograf olarak bu anakaraya ismini teklif eden kişi değildir. Hiç yapmadığı ve iddia etmediği bir gezi dolayısıyla ön ismini dünyamızın dördüncü kıtasına verdiğimiz Vespucci’nin akıl almaz şöhreti tam bir keşmekeştir. Zweig de kitabında bu süreci anlatmaktadır.
            Zweig ilk olarak hikayeci bir anlatımla miladi 1000. sene ile miladi 1502. seneler arasındaki Avrupa’nın bir tasvirini yapmaktadır. Yapılan seferler ve keşifler ile Avrupalılar yeni öğrendikleri bilgilerle akıllarının önündeki engelleri kaldırmıştır. Daha büyük ve denize dayanıklı gemiler inşa edilmiş, büyük teşebbüslere başlanmıştır. Tam da bu sürecin sonu 1503 senesinde Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde toplam dört ila altı yapraktan oluşan ‘Mundu Novus’ (Yeni Kıta) adında bir metin dolaşır. Vesputius(Albercius Vespuiccius) adında birisi bir mektupla Petrus Franciscus’a Portekiz kralı adına o ana kadar bilinmeyen ülkelere yaptığı geziyi bildirir. Zamanın bu bu el ilanı, reklam broşürlerinin hiçbirisi, Colomb’un 1493 tarihli ve onun ‘Ganj’ın çok yakınındaki’ adalara vasıl olduğunu bildirdiği ilk mektubundan beri, o ana kadar bilinmeyen Albericus’un bu dört yaprağından böylesine genel ve sonuçları itibariyle daha başarılı bir dalgalanma yaratmamıştı. Çok büyük bir sürüm yapar ve en uzak şehirlerde bile defalarca yeniden basılır. Almancaya, Flemenkçeye, Fransızcaya ve Latinceye tercüme edilir. Zweig’e göre bu henüz işin farkında olmayan dünya için yeni coğrafyanın temel taşı değilse de işaret taşıdır; Bu canlı, renkli raporun çağdaşlarında uyandırdığı dalgalandırma anlaşılabilir. Çünkü sadece bu meçhul diyarlara duyulan merak, aynı zamanda tatmin edici ve kamçılayıcıdır. ‘’ Eğer bir yerde yeryüzü cenneti varsa, buradan uzakta olamaz’’ sözü ile Vesputius farkında olmadan döneminin en esrarengiz ümitlerine dokunmuştur. Zweig, Vesputius tarafından görülüp yaşanılan ve tuhaf biçimde Adem’in günahından önceki dünyaya benzeyen masumiyet dünyasının tasvirinin, bizimki gibi felaketler ortasında yaşayan bir zamanı heyecanlandırması gayet tabidir der. Çünkü Almanya’da angarya çalışmaya daha fazla katlanmak istemeyen köylüler, akın akın bir araya gelmeye başlarlar. İspanya’da engizisyon korku salmakta ve en güvenilir insana bile rahat verilmemektedir. İtalya’da, Fransa’da savaşlar hayatı altüst eder, böylesine günlük sıkıntılardan yorgun düşen binlerce, yüz binlerce insan bu fazla gergin zamana duydukları nefret yüzünden manastırlara sığınır. Kimse için rahat yokken, birden bire bu haber ortaya çıkar ve birkaç küçük yaprak halinde şehirden şehre uçuşur. Onun Batı’ya yaptığı bu gezide ulaştığı inanıldığı gibi Hindistan değil, aksine Asya ile Avrupa arasında tamamen başka bir kara, yani dünyanın tamamen yeni bir bölümüdür. Vesputius’un yazdığına göre Portekiz kralı adına bulduğu o bölgelere tereddütsüz yeni bir dünya denilebilir ve bu görüşünü de detaylıca temellendirir. Zweig’in tespiti şöyledir: Colomb Cuba ve Guanahani’de Hindistan’a ayak bastığını iddia eder ve bu çılgınlıkla aslında çağdaşları için kosmosu küçültür; ancak Vespucci bu yeni kıtanın Hindistan olduğu varsayımını çürütmek suretiyle açıkça bunun yeni bir dünya olduğunu, aynı zamanda buranın yeni ve bugüne kadarki asıl geçerli olan boyutlarını ileri sürer. Bu anlamda Vespucci gerçekten Amerika’nın keşfini tamamlar, çünkü her keşif, her icat sadece kendini gerçekleştiren vasıtasıyla değil, aynı zamanda daha ziyade onu bu anlamda kendi etkili gücü içinde tanıması sayesinde geçerlilik kazanır. Colomb bilmeden keşfetmiş, ancak bu keşfin yorumunun tarihi mükafatı bu sözleri sayesinde Vespucci’ye aittir.
            O güne kadar tanınmayan Vespucci’nin haberinin yol açtığı sürpriz çok muazzam ve sevindiricidir.  İki ya da üç sene sonra Zweig’in daha sonra hangi sebepten olduğuna değineceği, ismini bilerek saklayan Floransa’da bir matbaada İtalyanca olarak 16 sayfalık ince bir risale yayınlanır. Başlık şöyledir: ‘’ Amerigo Vespucci’nin dört gezisinde keşfettiği adalar hakkında mektup ‘’.(4 Eylül 1504). Bu başlık sayesinde dünya bu esrarengiz adam hakkında daha fazla bilgi sahibi olur. Adı Alberico değil Amerigo’dur. Soyadı da Vespucius yerine Vespucci’dir.  1493-1504 tarihli dört seyahatinden bahsetmektedir. Vespucci meçhul kavimler, yamyamlar, dev yılanlar vb. hakkında bilgiler vermekte ve coğrafyacılar, astronomlar, tüccarlar alimler bu kıymetli bilgiler neticesinde kesenin ağzını açar. Vespucci, yeni  dünya hakkında büyük ve gerçek eserinin haberini verir fakat bu eseri hiçbir zaman bunu gerçekleştirmez. Yahut eser elimize geçmez. Yani Zweig’in ifadeleriyle ‘’İçlerinde Mundus Novus’un sadece bir varyant oluşturduğu 32 sayfa böylece Amerigo Vespuci’nin bütün edebi eserini ifade eder ki, bu çok küçük eser kendisi için ölümsüzlüğe giden yolda hafif bir ağırlık demektir. O halde abartmadan şu söylenilebilir: Hiçbir zaman bir kalem erbabı bize intikal eden böylesine küçük eserle çok meşhur olmamıştır. Tesadüf üstüne tesadüf, yanılgı üstüne yanılgının bu eseri zamanın üstüne çıkarmak için bir araya getirmesi gerekiyordu’’ Nihayetinde Venedikli uyanık bir matbaacı Cadomosto, Vasco da Gama ve ilk Colomb gezisi hakkındaki seyahat raporlarını bir araya getiren ve büyük sürüm yapacak olan bir antolojiyi yayınlamaya karar verir. Bunun adını da ‘’ Floransalı Alberica Vespucci tarafından yeni bulunan ülkeler ve Yeni Dünya ‘’ başlığı adı altında yayınlar ve Zweig’in dediği gibi yanılgıların büyük bir komedisi başlar. Bu yalan dolan tamamlanamadan durmadan tesadüf tesadüfe eklenir. Zweig’in dediği gibi  bu sınırlı 32 sayfasıyla Vespucci’nin bütün edebi hayatı başarısını tamamladığından, tuhaf şekilde tam o anda onun ölümsüzlüğe yükselişi başlar ve bu Vespucci’nin hiç ayak basmadığı bir yerde küçük St. Die şehrinde gerçekleşecektir.
            O güne kadar coğrafyada sadece  Batlamyus’un klasik kitabı Kozmografya vardı ve bu da, harita ve açıklamalarıyla Avrupa’nın alimlerince aşılmaz ve mükemmel kabul ediliyordu. Kozmografya’yı yeniden yayımlamak isteyenin onu düzeltmesi ve tamamlaması gerekmektedir. Martin Walseemüller bunu gerçekleştirmek istedi ve donanımlı bir ekip oluşturdu. Vespucci’nin dört gezisi hakkındaki raporu Floransa’da yayınlanmış biçimiyle sadece İtalyanca’dan Latinceye tercüme etmeyi, gerçeği söylemek yerine St. Die’deki hümanistin kısmen kendi yayınlarına daha fazla itibar kazandırmak, kısmen de kendi hamileri Dük Rene’yi dünyaya karşı yüceltmek için romantik bir hikaye uydurdular. Halkı, yeni dünyanın kaşifi bu çok ünlü coğrafyacı Americus Vesputius’un, dükün dostu ve hayranı olduğunu, onun bu ‘’ Letera’’yı doğrudan Lothringen’de ona hitap ettiğini ve bu kitabın ilk neşriyat ve bunun prens için ne büyük bir iltifat olduğunu ifade ederler. Jean Basin, İtalyanca menşeine dikkat çeken bütün bölümleri yok edemeyecek kadar üstünkörü çalışmıştır. Vespucci’nin diğer birçok olayda olduğu gibi tamamen masum olduğu, bu sahtekarlık ortaya çıkarılana kadar yüzyıllar geçecektir ve son zamanlara kadar yüzlerce eserde bu dört seyahat raporu gerçekten Lothringen düküne hitap ediyor olarak kabul edilir. Vespucci’nin bütün günahı ve sevabı onun bilgisi dışında Vogeslerin küçük bir köşesinde basılmış olan bu kitabın temeli üzerinde yükselmektedir. Bütün bunlar zamanın hiç bilmediği arka planlar ve ticaret pratikleridir. Kitapçılar, alimler, prensler, tüccarlar günün birinde 25 Nisan 1507’de bir kitap fuarında 52 yaprak halinde yayımlanmış esere rastlarlar. ‘’ Gereli Geometri ve Astronomi Temel Prensipleri ile Kozmografyaya Giriş. İlaveten Amerigo Vespucci’nin dört gezisi ‘’ St. Die’deki bu neşriyatla, Amerigo Vespucci’nin adı yeniden büyük bir sıçrayışla ön sıralara geçer, ancak zirveye hala ulaşılamamıştır. Kozmografya’ya girişte Colomb’un adı artık zikredilmez. Waldsemüller dünyanın dördüncü kıtasını zikrederken, şahsi teklif olarak, Americus onu bulduğundan, Americus’un dünyası ya da o günden itibaren ‘America’ olarak isimlendirilebileceğini ifade eder. Kendisi bunu fark etmeksizin, o saatten itibaren fani Amerigo Vespucci, başı üzerinde kutsal ışık tacını taşımaktadır. Amerika’nın adı o saatten itibaren ilk defa Amerika’dır ve bütün zamanlar için Amerika olacaktır. Vespucci sadece yanlışlıkla ‘’ Terra Sancta Crusis’’ olarak bilinen bir ada ülkesini Labrador’dan aşağı Ptagonya’ya kadar uzanan bütün bir kıtaya dahil etmesi ve böylece kıtanın gerçek kaşifi Colomb’un mülkünü elinden çalmasından, iyi niyetli Waldseemüller’in hiç haberi yoktur. Fakat Zweig’in dediği gibi o hararet ve heyecanla Cuba’nın Çin ve Haiti’nin de Japonya olduğunu iddia eden Colomb’un bile bizzat fark etmediği bu durumu nasıl anlayabilirdi ki ? Şu halde Amerika’nın Amerika adını almasını bir yanlış anlaşılmaya borçluyuz. Artık Amerika adı her yerde, her dünya küresinde kullanılmaktaydı fakat buna bir itiraz gelmişti. Tuhaf bir biçimde bu kişi Waldseemüller’in ta kendisiydi. Belki de Colomb’a haksızlık ettiğinin farkına varmıştı fakat neden bu ismi geri almaya çalıştığı hiçbir zaman bilinemeyecek.
            Bu kısımdan sonra büyük tartışmanın başladığı kısma geçiş yapıyoruz. Fakat Zweig buraya geçmeden önce kısa bir Colomb ve Vespucci biyografisi verir. Vespucci’nin her zaman sadece gerçeğin haberini verdiğinden, Alimlerin onu anarken saygıyla bahsetmesinden söz eder. Yani onun bu haksız şöhretinde kendisinin suçu olmadığını anlatmak istemektedir. Nitekim çatırdamalar meydana gelir ve ilk kez yüksek bir ses yükselecektir. Bu ses Las Casas’a aittir. Doksan yaşına ulaşan Casas bütün keşifler döneminin görgü şahidi olmuş, onun gerçeğe olan sevgisi, piskoposça tarafsızlığı sebebiyle şüphe götürmez bir tanıktır. Zweig’e göre keşifler dönemindeki olaylar hakkında geçerli ve nesnel hüküm vermede hiç kimse ondan daha ehil ve yetkili değildir. O da neden Amerika sorusunu sormaktadır. Çünkü kendi babası ikinci yolculuğunda Christof Colomb’a şahsen refakat etmişti. Ne zaman nerede ve hangi keşif gezisiyle o amiralden önce Amerika kıtasında bulunabilirdi. Vespucci’nin Las Casas’a göre dolandırıcı olduğu şüphe götürmez bir gerçekti. Çünkü belgelerde tarihi uyuşmazlıklar vardı. Ardından 1601’de Herrera ‘’ Batı Hindistan Tarihi ‘’ adlı kitabıyla asıl darbeyi vurur ve bu durum büyük bir sükse yaratır. Durum içinde Amerika adı bulunan coğrafya kitaplarının kaldırılması önerilerine kadar gelmiştir. Zweig’in söylemiyle sarkaç geri çarpmıştır. Colomb artık tekrar kahramandır. 17.yüzyılda artık Vespucci’nin adı sahtekar, şeref hırsızı bir tahrifatçıya çıkmaktadır.
            Bu dönemde Zweig tarih yazıcılığının, bir kronikçilikten çıkarak bütün gerçekleri kontrol etmeyi, bütün belgeleri bir revizyona tabi tutmayı bilen bir ilim halini aldığını söyler. Böylelikle Colomb davası yeniden ele alınır. Davayı başlatan Vespucci’nin hemşerileridir. Sebep olarak da memleketlerinin isminin lekelenmesini söylerler. Dava süresince bolca tozluk evrak karıştırılır. Karıştırdıkça mesele daha muğlak hale gelir. Bu sırada Vespucci’nin  Lorenzo di Medici’ye hitaben yazdığı üç mektubu devlet arşivinde ortaya çıkarırlar. Medici’ye hitaben yazılmış içinde onun 1497 tarihli ilk tetkik gezisini 1499 olarak belirtmesi, muarızlarının tam da ondan eleştirdiklerini itiraf etmesi, yani basılı neşriyatta gezisinin tarihlerini iki sen öne almasıdır. Bu kendi raporuyla o ya da bir başkası, bir geziden iki gezi üretmiştir ve Amerika’ya ilk defa ayak basmış olma iddiası küstahça bir göz boyamadır. Casas’ın kızgın şüphesi artık çürütülemez biçimde gerçek olmuştur. Böylece Vespucci’ye karşı yürütülen bütün suçlamalar belgelerle haklılık kazanmış görüyor. Fakat tuhaf olan aynı İspanya belgelerinde Vespucci’nin haklılığını ispat edercesine konuşan belgeler bulunur. 22 Mart 1508’de Casa de Contratacio’nun başına getirilir. ( İspanyol Denizcilik birimleri ). Zamanın en mükemmel denizcilerini çıkaran İspanya sarayının böylesine sorumluluk isteyen bir makama, ahlaki güvenilirlikten yoksun uydurma gezilerle şöhret olmuş böyle bir adamı getirmesi pek mümkün gözükmüyor. Zweig’in dediği gibi yeniden aynı çelişkiye rastlıyoruz. Şöyle ki Vespucci’nin hayatı hakkında nerede bir belge ortaya çıksa, onu şerefli, onu güvenilir bilgili bir adam olarak övmektedir. Ve kendisi hakkında nerede bir yazılı belge karşımıza çıksa palavra, yalan ve imkansızlıklarla karşılaşıyoruz. Fakat tam o sırada mezardan Vespucci lehine konuşacak bir ses yükselir. Bizzat Chr. Colomb. Ölümünden çok kısa bir süre önce Şubat 1505’te  Vespucci’yi dostu olarak övdükten sonra oğlu Diego’ya mektubunu yazar. Düşman gibi gözüken  Colomb ve Vespucci’nin bu mektubla birlikte tamamen zıt bir konumda oldukları ortaya çıkar. Colomb, Vespucci’yi uzun yıllar yardımcı olmuş biri olarak övmekte ve onu saray nezdinde sözcüsü yapmaktadır. Zweig’in sözleriyle ‘’Biri daha ziyade bir dahi, diğeri ise sinsi bir sahtekar tarafından soyulan ve yanılgılar komedisinde iki rakip.’’
            Özetle Zweig buraya kadar üç yüz yıl boyunca Amerigo Vespucci’nin hayatı etrafında gelişen ve nihayet yeni kıtayı onun isimlendirilmesine götüren yanılgılar komedisini kronolojik akışında anlatmayı denedi. İlk yanılgı onun adının ‘’ Paesi Retovati’’ kitap başlığına konmasıydı. Böylece dünya Colomb değil de, Vespucci’nin bu yeni ülkeleri keşfettiğini düşünmek zorunda kaldı. İkinci perde Latince neşriyatta ‘’ Lariab’’ yerine ‘’ Parias’’ şeklinde baskı hatasaydı. Böylelikle yine Amerika kıtasına ilk ayak basanın Colomb değil de Vespucci olduğu düşünüldü. Üçüncü yanılgı küçük bir kırsal coğrafyacının 32 sayfalık Vespucci metnine dayanarak Amerika’yı ona göre adlandırmayı teklif etmesiydi. Dördüncü perde de ona karşı bir şüphe yükselir ve onun bir kahraman mı yoksa bir sahtekar mı olduğu tam bilinmez. Beşinci perde, son sahne, bizim yüzyılımızda cereyan etmekte olup, nüktece zengin düğümün gevşemesi ve sonunda her şeyin mutlu ve kesin olarak çözülmesi için beklenmeyen bir heyecan getirmesi gerekir. Bu dördüncü perdeden beri şunu biliyoruz,  Vespucci Amerika’yı keşfetmedi, karaya ilk ayak basan o olmadı, kendisini  uzun süre rakibi haline getiren sözde ilk geziye hiç çıkmadı. Fakat Vespucci’nin kitaplarda tasvir ettiği gezilerinden kaçını gerçekten yaptığını ya da yapmadığına, alimler, sahnede tartışırken birden bir adam sahneye çıkar ve bizim tanıdığımız, otuz iki sayfanın bile, Vespucci tarafından yazılmadığı iddiasında bulunur. Dünyayı ayağa kaldıran bu yazılar, yabancı, sorumsuz ve içlerinde Vespucci’nin elyazması malzemenin, kabaca suistimal edildiği keyfi derlemelerden başka bir şey değildir.  Prof Magnaghi Vespucci’nin en azından kendi adı altında giden kitapları yazdığını kabullenmiştir.  O kendisi gerçek olmayan başarısıyla övünmedi, onun adı kullanıldı ve adıyla sahtekarlık yapıldı demektedir. Vespucci’nin adı altında dolaşan yazılar için tam anlamıyla sorumlu tutulamayacağını ileri süren bu tez önce şaşırtıcı bir etki yapar. Bununla yeni bir bakışa kapı açmıştır. Onun açıklaması, o güne kadar akla yatkın ve mantıklı görünüyor çünkü bu üç yüz yılı meşgul eden çelişkileri tabii tarzla tamamen çözüyor. Eserlerini bizzat yayımlanmış ya da yayımlamak istemiş olsaydı o zaman en azından ve göze batan en çarpıcı tutarsızlıkları baskıdan evvel bertaraf etmek için zahmete girmiş olurdu. O halde fazla şüpheye mahal yoktur ve bugüne kadarki karışık durum açıklığa kavuşur yani ilk kez hakkında uydurma rapor ve Vespucci’nin kendileri yüzünden uzun zaman bilinçli olarak sahtekarlıkla suçlandığı bütün diğer tutarsızlıklar ona değil, kendisine muvafakatını sormadan Vespucci’nin özel gezi raporlarını her türlü uydurma ilavelerle şişiren ve bu haliyle baskıya veren vicdansız editör ve matbaacılara fatura edilmelidir.
            Zweig’e göre halledilmesi gereken mesele, bir adamla şöhreti, bir insanla ismi arasındaki dikkat çeken uyumsuzlukta yer almaktadır. Çünkü bildiğimiz Vespucci’nin fiili başarısı şöhretine, şöhreti de başarısına uymamaktadır. Onun şöhretinin yabancı müdahalelerin hiç duyulmamış tesadüflerin bir üretimi olduğunda mutabık kalırsak onun gerçek başarısını ve onun hayatını bir birlik olarak incelemek, tabii bir ilişki içinde anlatılmak mümkün olur. Bu ne bir kahramanın ne bir sahtekarın biyografisidir, aksini onun hiç fark etmeden karıştığı tesadüfler komedisidir.

            Son olarak Zweig birkaç tespitte bulunmaktadır. Vespucci vasat bir adamdan fazlası değildi. Amerika’nın kaşifi, fakat diğer yandan eleştirildiği gibi yalancı ve sahtekar da değildi. Amerika’nın onun bu vaftiz adından utanmasına gerek yoktur. Bu isim, daha 50 yaşında üç defa küçük bir gemide henüz daha araştırılmamış okyanusu geçerek, o zamanlar yüzlercesinin hayatını macera ve tehlikeye atan meçhul tayfalardan biri olan cesur ve adil bir adamın ismidir. Belki böylesine vasat, sıradan insanlar grubundan bir adamın demokratik bir ülkeye adının verilmesi, bir kralın ve işgalcinin adının verilmesinden daha adildir. Bu ölümlü ismi, ölümsüzlüğe taşıyan bir insanın iradesi değildir. Bu her zaman haklı çıkan kaderin bir iradesidir. Bazen görünüşte haksızlık yaptığı yerde de olsa ! Bu yüksek iradenin emrettiği yerde boyun eğmek zorundayız ve biz, bugün kör bir tesadüfün nefis oyununda uydurduğu kelimeyi elbette düşünebilecek yegane gerçek kelimeyi kullanıyoruz. Yankılanan ve bayrak gibi dalganan, dalga dalga yayılan ve yerleşen ‘’ Amerika ‘’ sözünü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder