Amerigo: Tarihi Bir Yanılgının
Hikayesi
Stefan Zweig, Palet Yayınları, Temmuz 2016,76 sayfa,
ISBN 978-605-926-930-8
Emre DİNÇ
Zweig
kitabına hangi adama göre Amerika ‘’ Amerika ‘’ adını aldı ? diye bir soru ile
başlamaktadır. Temel mesele bu kıtaya niçin ve özellikle Amerigo Vespucci
adının verildiğidir. Vespucci ne kıtaya ilk ayak basan, ne de alim ve kartograf
olarak bu anakaraya ismini teklif eden kişi değildir. Hiç yapmadığı ve iddia
etmediği bir gezi dolayısıyla ön ismini dünyamızın dördüncü kıtasına verdiğimiz
Vespucci’nin akıl almaz şöhreti tam bir keşmekeştir. Zweig de kitabında bu
süreci anlatmaktadır.
Zweig ilk olarak hikayeci bir anlatımla miladi 1000. sene
ile miladi 1502. seneler arasındaki Avrupa’nın bir tasvirini yapmaktadır.
Yapılan seferler ve keşifler ile Avrupalılar yeni öğrendikleri bilgilerle
akıllarının önündeki engelleri kaldırmıştır. Daha büyük ve denize dayanıklı
gemiler inşa edilmiş, büyük teşebbüslere başlanmıştır. Tam da bu sürecin sonu
1503 senesinde Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde toplam dört ila altı yapraktan
oluşan ‘Mundu Novus’ (Yeni Kıta) adında bir metin dolaşır. Vesputius(Albercius
Vespuiccius) adında birisi bir mektupla Petrus Franciscus’a Portekiz kralı
adına o ana kadar bilinmeyen ülkelere yaptığı geziyi bildirir. Zamanın bu bu el
ilanı, reklam broşürlerinin hiçbirisi, Colomb’un 1493 tarihli ve onun ‘Ganj’ın
çok yakınındaki’ adalara vasıl olduğunu bildirdiği ilk mektubundan beri, o ana
kadar bilinmeyen Albericus’un bu dört yaprağından böylesine genel ve sonuçları
itibariyle daha başarılı bir dalgalanma yaratmamıştı. Çok büyük bir sürüm yapar
ve en uzak şehirlerde bile defalarca yeniden basılır. Almancaya, Flemenkçeye,
Fransızcaya ve Latinceye tercüme edilir. Zweig’e göre bu henüz işin farkında
olmayan dünya için yeni coğrafyanın temel taşı değilse de işaret taşıdır; Bu
canlı, renkli raporun çağdaşlarında uyandırdığı dalgalandırma anlaşılabilir.
Çünkü sadece bu meçhul diyarlara duyulan merak, aynı zamanda tatmin edici ve
kamçılayıcıdır. ‘’ Eğer bir yerde yeryüzü cenneti varsa, buradan uzakta
olamaz’’ sözü ile Vesputius farkında olmadan döneminin en esrarengiz ümitlerine
dokunmuştur. Zweig, Vesputius tarafından görülüp yaşanılan ve tuhaf biçimde
Adem’in günahından önceki dünyaya benzeyen masumiyet dünyasının tasvirinin,
bizimki gibi felaketler ortasında yaşayan bir zamanı heyecanlandırması gayet
tabidir der. Çünkü Almanya’da angarya çalışmaya daha fazla katlanmak istemeyen
köylüler, akın akın bir araya gelmeye başlarlar. İspanya’da engizisyon korku
salmakta ve en güvenilir insana bile rahat verilmemektedir. İtalya’da,
Fransa’da savaşlar hayatı altüst eder, böylesine günlük sıkıntılardan yorgun
düşen binlerce, yüz binlerce insan bu fazla gergin zamana duydukları nefret
yüzünden manastırlara sığınır. Kimse için rahat yokken, birden bire bu haber
ortaya çıkar ve birkaç küçük yaprak halinde şehirden şehre uçuşur. Onun Batı’ya
yaptığı bu gezide ulaştığı inanıldığı gibi Hindistan değil, aksine Asya ile
Avrupa arasında tamamen başka bir kara, yani dünyanın tamamen yeni bir
bölümüdür. Vesputius’un yazdığına göre Portekiz kralı adına bulduğu o bölgelere
tereddütsüz yeni bir dünya denilebilir ve bu görüşünü de detaylıca
temellendirir. Zweig’in tespiti şöyledir: Colomb Cuba ve Guanahani’de Hindistan’a
ayak bastığını iddia eder ve bu çılgınlıkla aslında çağdaşları için kosmosu
küçültür; ancak Vespucci bu yeni kıtanın Hindistan olduğu varsayımını çürütmek
suretiyle açıkça bunun yeni bir dünya olduğunu, aynı zamanda buranın yeni ve
bugüne kadarki asıl geçerli olan boyutlarını ileri sürer. Bu anlamda Vespucci
gerçekten Amerika’nın keşfini tamamlar, çünkü her keşif, her icat sadece
kendini gerçekleştiren vasıtasıyla değil, aynı zamanda daha ziyade onu bu
anlamda kendi etkili gücü içinde tanıması sayesinde geçerlilik kazanır. Colomb
bilmeden keşfetmiş, ancak bu keşfin yorumunun tarihi mükafatı bu sözleri
sayesinde Vespucci’ye aittir.
O güne kadar tanınmayan Vespucci’nin haberinin yol açtığı
sürpriz çok muazzam ve sevindiricidir.
İki ya da üç sene sonra Zweig’in daha sonra hangi sebepten olduğuna
değineceği, ismini bilerek saklayan Floransa’da bir matbaada İtalyanca olarak
16 sayfalık ince bir risale yayınlanır. Başlık şöyledir: ‘’ Amerigo
Vespucci’nin dört gezisinde keşfettiği adalar hakkında mektup ‘’.(4 Eylül
1504). Bu başlık sayesinde dünya bu esrarengiz adam hakkında daha fazla bilgi
sahibi olur. Adı Alberico değil Amerigo’dur. Soyadı da Vespucius yerine
Vespucci’dir. 1493-1504 tarihli dört
seyahatinden bahsetmektedir. Vespucci meçhul kavimler, yamyamlar, dev yılanlar
vb. hakkında bilgiler vermekte ve coğrafyacılar, astronomlar, tüccarlar alimler
bu kıymetli bilgiler neticesinde kesenin ağzını açar. Vespucci, yeni dünya hakkında büyük ve gerçek eserinin
haberini verir fakat bu eseri hiçbir zaman bunu gerçekleştirmez. Yahut eser
elimize geçmez. Yani Zweig’in ifadeleriyle ‘’İçlerinde Mundus Novus’un sadece
bir varyant oluşturduğu 32 sayfa böylece Amerigo Vespuci’nin bütün edebi
eserini ifade eder ki, bu çok küçük eser kendisi için ölümsüzlüğe giden yolda
hafif bir ağırlık demektir. O halde abartmadan şu söylenilebilir: Hiçbir zaman
bir kalem erbabı bize intikal eden böylesine küçük eserle çok meşhur
olmamıştır. Tesadüf üstüne tesadüf, yanılgı üstüne yanılgının bu eseri zamanın
üstüne çıkarmak için bir araya getirmesi gerekiyordu’’ Nihayetinde Venedikli
uyanık bir matbaacı Cadomosto, Vasco da Gama ve ilk Colomb gezisi hakkındaki
seyahat raporlarını bir araya getiren ve büyük sürüm yapacak olan bir
antolojiyi yayınlamaya karar verir. Bunun adını da ‘’ Floransalı Alberica
Vespucci tarafından yeni bulunan ülkeler ve Yeni Dünya ‘’ başlığı adı altında
yayınlar ve Zweig’in dediği gibi yanılgıların büyük bir komedisi başlar. Bu
yalan dolan tamamlanamadan durmadan tesadüf tesadüfe eklenir. Zweig’in dediği
gibi bu sınırlı 32 sayfasıyla
Vespucci’nin bütün edebi hayatı başarısını tamamladığından, tuhaf şekilde tam o
anda onun ölümsüzlüğe yükselişi başlar ve bu Vespucci’nin hiç ayak basmadığı
bir yerde küçük St. Die şehrinde gerçekleşecektir.
O güne kadar coğrafyada sadece Batlamyus’un klasik kitabı Kozmografya vardı
ve bu da, harita ve açıklamalarıyla Avrupa’nın alimlerince aşılmaz ve mükemmel
kabul ediliyordu. Kozmografya’yı yeniden yayımlamak isteyenin onu düzeltmesi ve
tamamlaması gerekmektedir. Martin Walseemüller bunu gerçekleştirmek istedi ve
donanımlı bir ekip oluşturdu. Vespucci’nin dört gezisi hakkındaki raporu
Floransa’da yayınlanmış biçimiyle sadece İtalyanca’dan Latinceye tercüme
etmeyi, gerçeği söylemek yerine St. Die’deki hümanistin kısmen kendi yayınlarına
daha fazla itibar kazandırmak, kısmen de kendi hamileri Dük Rene’yi dünyaya
karşı yüceltmek için romantik bir hikaye uydurdular. Halkı, yeni dünyanın
kaşifi bu çok ünlü coğrafyacı Americus Vesputius’un, dükün dostu ve hayranı
olduğunu, onun bu ‘’ Letera’’yı doğrudan Lothringen’de ona hitap ettiğini ve bu
kitabın ilk neşriyat ve bunun prens için ne büyük bir iltifat olduğunu ifade
ederler. Jean Basin, İtalyanca menşeine dikkat çeken bütün bölümleri yok
edemeyecek kadar üstünkörü çalışmıştır. Vespucci’nin diğer birçok olayda olduğu
gibi tamamen masum olduğu, bu sahtekarlık ortaya çıkarılana kadar yüzyıllar
geçecektir ve son zamanlara kadar yüzlerce eserde bu dört seyahat raporu
gerçekten Lothringen düküne hitap ediyor olarak kabul edilir. Vespucci’nin bütün
günahı ve sevabı onun bilgisi dışında Vogeslerin küçük bir köşesinde basılmış
olan bu kitabın temeli üzerinde yükselmektedir. Bütün bunlar zamanın hiç
bilmediği arka planlar ve ticaret pratikleridir. Kitapçılar, alimler, prensler,
tüccarlar günün birinde 25 Nisan 1507’de bir kitap fuarında 52 yaprak halinde
yayımlanmış esere rastlarlar. ‘’ Gereli Geometri ve Astronomi Temel Prensipleri
ile Kozmografyaya Giriş. İlaveten Amerigo Vespucci’nin dört gezisi ‘’ St.
Die’deki bu neşriyatla, Amerigo Vespucci’nin adı yeniden büyük bir sıçrayışla
ön sıralara geçer, ancak zirveye hala ulaşılamamıştır. Kozmografya’ya girişte
Colomb’un adı artık zikredilmez. Waldsemüller dünyanın dördüncü kıtasını
zikrederken, şahsi teklif olarak, Americus onu bulduğundan, Americus’un dünyası
ya da o günden itibaren ‘America’ olarak isimlendirilebileceğini ifade eder.
Kendisi bunu fark etmeksizin, o saatten itibaren fani Amerigo Vespucci, başı
üzerinde kutsal ışık tacını taşımaktadır. Amerika’nın adı o saatten itibaren
ilk defa Amerika’dır ve bütün zamanlar için Amerika olacaktır. Vespucci sadece
yanlışlıkla ‘’ Terra Sancta Crusis’’ olarak bilinen bir ada ülkesini Labrador’dan
aşağı Ptagonya’ya kadar uzanan bütün bir kıtaya dahil etmesi ve böylece kıtanın
gerçek kaşifi Colomb’un mülkünü elinden çalmasından, iyi niyetli
Waldseemüller’in hiç haberi yoktur. Fakat Zweig’in dediği gibi o hararet ve
heyecanla Cuba’nın Çin ve Haiti’nin de Japonya olduğunu iddia eden Colomb’un
bile bizzat fark etmediği bu durumu nasıl anlayabilirdi ki ? Şu halde Amerika’nın
Amerika adını almasını bir yanlış anlaşılmaya borçluyuz. Artık Amerika adı her
yerde, her dünya küresinde kullanılmaktaydı fakat buna bir itiraz gelmişti.
Tuhaf bir biçimde bu kişi Waldseemüller’in ta kendisiydi. Belki de Colomb’a
haksızlık ettiğinin farkına varmıştı fakat neden bu ismi geri almaya çalıştığı
hiçbir zaman bilinemeyecek.
Bu kısımdan sonra büyük tartışmanın başladığı kısma geçiş
yapıyoruz. Fakat Zweig buraya geçmeden önce kısa bir Colomb ve Vespucci
biyografisi verir. Vespucci’nin her zaman sadece gerçeğin haberini verdiğinden,
Alimlerin onu anarken saygıyla bahsetmesinden söz eder. Yani onun bu haksız
şöhretinde kendisinin suçu olmadığını anlatmak istemektedir. Nitekim
çatırdamalar meydana gelir ve ilk kez yüksek bir ses yükselecektir. Bu ses Las
Casas’a aittir. Doksan yaşına ulaşan Casas bütün keşifler döneminin görgü
şahidi olmuş, onun gerçeğe olan sevgisi, piskoposça tarafsızlığı sebebiyle
şüphe götürmez bir tanıktır. Zweig’e göre keşifler dönemindeki olaylar hakkında
geçerli ve nesnel hüküm vermede hiç kimse ondan daha ehil ve yetkili değildir.
O da neden Amerika sorusunu sormaktadır. Çünkü kendi babası ikinci yolculuğunda
Christof Colomb’a şahsen refakat etmişti. Ne zaman nerede ve hangi keşif
gezisiyle o amiralden önce Amerika kıtasında bulunabilirdi. Vespucci’nin Las
Casas’a göre dolandırıcı olduğu şüphe götürmez bir gerçekti. Çünkü belgelerde
tarihi uyuşmazlıklar vardı. Ardından 1601’de Herrera ‘’ Batı Hindistan Tarihi
‘’ adlı kitabıyla asıl darbeyi vurur ve bu durum büyük bir sükse yaratır. Durum
içinde Amerika adı bulunan coğrafya kitaplarının kaldırılması önerilerine kadar
gelmiştir. Zweig’in söylemiyle sarkaç geri çarpmıştır. Colomb artık tekrar
kahramandır. 17.yüzyılda artık Vespucci’nin adı sahtekar, şeref hırsızı bir tahrifatçıya
çıkmaktadır.
Bu dönemde Zweig tarih yazıcılığının, bir kronikçilikten
çıkarak bütün gerçekleri kontrol etmeyi, bütün belgeleri bir revizyona tabi
tutmayı bilen bir ilim halini aldığını söyler. Böylelikle Colomb davası yeniden
ele alınır. Davayı başlatan Vespucci’nin hemşerileridir. Sebep olarak da
memleketlerinin isminin lekelenmesini söylerler. Dava süresince bolca tozluk
evrak karıştırılır. Karıştırdıkça mesele daha muğlak hale gelir. Bu sırada
Vespucci’nin Lorenzo di Medici’ye
hitaben yazdığı üç mektubu devlet arşivinde ortaya çıkarırlar. Medici’ye
hitaben yazılmış içinde onun 1497 tarihli ilk tetkik gezisini 1499 olarak
belirtmesi, muarızlarının tam da ondan eleştirdiklerini itiraf etmesi, yani
basılı neşriyatta gezisinin tarihlerini iki sen öne almasıdır. Bu kendi
raporuyla o ya da bir başkası, bir geziden iki gezi üretmiştir ve Amerika’ya
ilk defa ayak basmış olma iddiası küstahça bir göz boyamadır. Casas’ın kızgın
şüphesi artık çürütülemez biçimde gerçek olmuştur. Böylece Vespucci’ye karşı yürütülen
bütün suçlamalar belgelerle haklılık kazanmış görüyor. Fakat tuhaf olan aynı
İspanya belgelerinde Vespucci’nin haklılığını ispat edercesine konuşan belgeler
bulunur. 22 Mart 1508’de Casa de Contratacio’nun başına getirilir. ( İspanyol
Denizcilik birimleri ). Zamanın en mükemmel denizcilerini çıkaran İspanya
sarayının böylesine sorumluluk isteyen bir makama, ahlaki güvenilirlikten
yoksun uydurma gezilerle şöhret olmuş böyle bir adamı getirmesi pek mümkün
gözükmüyor. Zweig’in dediği gibi yeniden aynı çelişkiye rastlıyoruz. Şöyle ki
Vespucci’nin hayatı hakkında nerede bir belge ortaya çıksa, onu şerefli, onu
güvenilir bilgili bir adam olarak övmektedir. Ve kendisi hakkında nerede bir
yazılı belge karşımıza çıksa palavra, yalan ve imkansızlıklarla karşılaşıyoruz.
Fakat tam o sırada mezardan Vespucci lehine konuşacak bir ses yükselir. Bizzat
Chr. Colomb. Ölümünden çok kısa bir süre önce Şubat 1505’te Vespucci’yi dostu olarak övdükten sonra oğlu
Diego’ya mektubunu yazar. Düşman gibi gözüken
Colomb ve Vespucci’nin bu mektubla birlikte tamamen zıt bir konumda
oldukları ortaya çıkar. Colomb, Vespucci’yi uzun yıllar yardımcı olmuş biri
olarak övmekte ve onu saray nezdinde sözcüsü yapmaktadır. Zweig’in sözleriyle
‘’Biri daha ziyade bir dahi, diğeri ise sinsi bir sahtekar tarafından soyulan
ve yanılgılar komedisinde iki rakip.’’
Özetle Zweig buraya kadar üç yüz yıl boyunca Amerigo
Vespucci’nin hayatı etrafında gelişen ve nihayet yeni kıtayı onun
isimlendirilmesine götüren yanılgılar komedisini kronolojik akışında anlatmayı
denedi. İlk yanılgı onun adının ‘’ Paesi Retovati’’ kitap başlığına konmasıydı.
Böylece dünya Colomb değil de, Vespucci’nin bu yeni ülkeleri keşfettiğini
düşünmek zorunda kaldı. İkinci perde Latince neşriyatta ‘’ Lariab’’ yerine ‘’
Parias’’ şeklinde baskı hatasaydı. Böylelikle yine Amerika kıtasına ilk ayak
basanın Colomb değil de Vespucci olduğu düşünüldü. Üçüncü yanılgı küçük bir
kırsal coğrafyacının 32 sayfalık Vespucci metnine dayanarak Amerika’yı ona göre
adlandırmayı teklif etmesiydi. Dördüncü perde de ona karşı bir şüphe yükselir
ve onun bir kahraman mı yoksa bir sahtekar mı olduğu tam bilinmez. Beşinci
perde, son sahne, bizim yüzyılımızda cereyan etmekte olup, nüktece zengin
düğümün gevşemesi ve sonunda her şeyin mutlu ve kesin olarak çözülmesi için
beklenmeyen bir heyecan getirmesi gerekir. Bu dördüncü perdeden beri şunu
biliyoruz, Vespucci Amerika’yı
keşfetmedi, karaya ilk ayak basan o olmadı, kendisini uzun süre rakibi haline getiren sözde ilk
geziye hiç çıkmadı. Fakat Vespucci’nin kitaplarda tasvir ettiği gezilerinden
kaçını gerçekten yaptığını ya da yapmadığına, alimler, sahnede tartışırken
birden bir adam sahneye çıkar ve bizim tanıdığımız, otuz iki sayfanın bile,
Vespucci tarafından yazılmadığı iddiasında bulunur. Dünyayı ayağa kaldıran bu
yazılar, yabancı, sorumsuz ve içlerinde Vespucci’nin elyazması malzemenin,
kabaca suistimal edildiği keyfi derlemelerden başka bir şey değildir. Prof Magnaghi Vespucci’nin en azından kendi
adı altında giden kitapları yazdığını kabullenmiştir. O kendisi gerçek olmayan başarısıyla övünmedi,
onun adı kullanıldı ve adıyla sahtekarlık yapıldı demektedir. Vespucci’nin adı
altında dolaşan yazılar için tam anlamıyla sorumlu tutulamayacağını ileri süren
bu tez önce şaşırtıcı bir etki yapar. Bununla yeni bir bakışa kapı açmıştır. Onun
açıklaması, o güne kadar akla yatkın ve mantıklı görünüyor çünkü bu üç yüz yılı
meşgul eden çelişkileri tabii tarzla tamamen çözüyor. Eserlerini bizzat
yayımlanmış ya da yayımlamak istemiş olsaydı o zaman en azından ve göze batan
en çarpıcı tutarsızlıkları baskıdan evvel bertaraf etmek için zahmete girmiş
olurdu. O halde fazla şüpheye mahal yoktur ve bugüne kadarki karışık durum
açıklığa kavuşur yani ilk kez hakkında uydurma rapor ve Vespucci’nin kendileri
yüzünden uzun zaman bilinçli olarak sahtekarlıkla suçlandığı bütün diğer
tutarsızlıklar ona değil, kendisine muvafakatını sormadan Vespucci’nin özel
gezi raporlarını her türlü uydurma ilavelerle şişiren ve bu haliyle baskıya
veren vicdansız editör ve matbaacılara fatura edilmelidir.
Zweig’e
göre halledilmesi gereken mesele, bir adamla şöhreti, bir insanla ismi
arasındaki dikkat çeken uyumsuzlukta yer almaktadır. Çünkü bildiğimiz
Vespucci’nin fiili başarısı şöhretine, şöhreti de başarısına uymamaktadır. Onun
şöhretinin yabancı müdahalelerin hiç duyulmamış tesadüflerin bir üretimi
olduğunda mutabık kalırsak onun gerçek başarısını ve onun hayatını bir birlik
olarak incelemek, tabii bir ilişki içinde anlatılmak mümkün olur. Bu ne bir
kahramanın ne bir sahtekarın biyografisidir, aksini onun hiç fark etmeden
karıştığı tesadüfler komedisidir.
Son olarak Zweig birkaç tespitte bulunmaktadır. Vespucci
vasat bir adamdan fazlası değildi. Amerika’nın kaşifi, fakat diğer yandan
eleştirildiği gibi yalancı ve sahtekar da değildi. Amerika’nın onun bu vaftiz
adından utanmasına gerek yoktur. Bu isim, daha 50 yaşında üç defa küçük bir
gemide henüz daha araştırılmamış okyanusu geçerek, o zamanlar yüzlercesinin
hayatını macera ve tehlikeye atan meçhul tayfalardan biri olan cesur ve adil
bir adamın ismidir. Belki böylesine vasat, sıradan insanlar grubundan bir
adamın demokratik bir ülkeye adının verilmesi, bir kralın ve işgalcinin adının
verilmesinden daha adildir. Bu ölümlü ismi, ölümsüzlüğe taşıyan bir insanın
iradesi değildir. Bu her zaman haklı çıkan kaderin bir iradesidir. Bazen
görünüşte haksızlık yaptığı yerde de olsa ! Bu yüksek iradenin emrettiği yerde
boyun eğmek zorundayız ve biz, bugün kör bir tesadüfün nefis oyununda uydurduğu
kelimeyi elbette düşünebilecek yegane gerçek kelimeyi kullanıyoruz. Yankılanan
ve bayrak gibi dalganan, dalga dalga yayılan ve yerleşen ‘’ Amerika ‘’ sözünü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder